BeyinSağlığına Dikkat. Sigaranın beyne ne tür olumsuz etkileri var? 37,074 kez izlendi. Puan: 4.66 / 5. Sitene Ekle. Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Ertaş.
dengesizliklergiderilebilmekte hem de beyin göçünün olumsuz etkileri azaltılabilmektedir. Bu göç kanalıyla göçmenler beceri düzeylerini arttırabilmekte ve kazandıkları yeni becerileri ülkelerine aktarabilmektedir (Newland, 2009: 8). Bu çalışmada uluslararası göçün ekonomik kalkınma
Bu durum, insanlarda görme bozukluğu, deri kanseri, bağışıklık sisteminin direncinin azalması ve besin zincirlerinin bozulması gibi olaylara neden olmaktadır. Yeryüzüne yakın katmanlarda ozon gazı oluşumuna bağlı ozon kirliliğinin de insan sağlığı ve çevre üzerinde olumsuz etkileri vardır.
Alpha GPC, insan beyninde yaygın olarak bulunan doğal olarak oluşan bir kolin olan beyin nootropik arttırıcı, piyasadaki en güvenilir beyin nootropik arttırıcıdır.
Beyingöçünün başlıca nedenleri: * Maddi olarak dış ülkelerde daha iyi iş olanaklarının sağlanması. * Bilimsel araştırma ve geliştirme için bulunulan ülkenin yeterli koşulları sağlayamaması. * Ülkede yaşanan savaş, iç karışıklık, siyasi çalkantı ve belirsizlik durumları. * Yabancı dil eğitimi için gidilen
tIy2eGv. Göç Nedir? Beyin Göçü Nedir? “Yumuşak Güç” Kavramı Niçin Önemlidir? İnsanlık tarihini göç tarihi olarak açıklamak mümkündür. İnsanların yerlerini, ailelerini, düzenlerini ve yurtlarını terkedip yeni bir hayat arayışı içerisine sokan sebepler genellikle bize dönemin ekonomik, sosyolojik ve politik durumu hakkında bilgi verir. Geçmişte yaşanan göçlerin sebebi çoğunlukla iklim değişikliği iken yeni dünyaya yapılan göç çoğunlukla ekonomikti. Ancak uluslararası göçü, daha iyi bir yaşam arayışındaki kişinin başka bir yere göçmeye karar vermesi, doğduğu yerle köklerini kopartması, yeni bir ülkede çabucak asimile olması gibi basit bir bireysel eylem olarak görmek güçtür. Göç, kısaca, ekonomik, toplumsal veya siyasal nedenlerle insanların bireysel ya da kitlesel olarak yer değiştirme eylemi olarak tanımlanmaktadır. Daha kapsamlı bir tanıma göre göç, çalışmak ve kendine daha iyi yaşama olanakları bulmak umuduyla, insanların oturdukları yeri bırakıp başka yörelere giderek orada kesin ya da geçici olarak yerleşmeleridir. “Göç olgusu, insanın daha iyi bir hayat sürdürme mücadelesinde önemli bir yere sahiptir. Ekonomik, toplumsal ya da siyasal nedenlerden kaynaklanan göç olayları zorunlu veya gönüllü bir biçimde, ülke sınırları içinde ya da farklı ülkeler arasında gerçekleşmektedir. Bugün artık küreselleşen dünya düzeninde göç olgusunun önemi daha da artmış bulunmaktadır. Ulaşım ve iletişim teknolojilerinin gelişmesi, insanların, kurumların, malların, hizmetlerin ve sermayenin ülkelerin sınırlarını açacak biçimde dolaşımına olanak sağlamaktadır. Bu durum sadece az gelişmiş ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru değil, gelişmiş ülkelerden diğer ülkelere doğru da göçün oluşmasına neden olmaktadır. Küreselleşme, uluslararası göçün farklı yönlere doğru gelişmesi üzerinde kaçınılmaz bir etkiye sahip durumdadır. Dolayısıyla günümüzde uluslararası göçün pek çok ülke için önemli bir olgu haline geldiği görülmektedir. Çeşitli nedenlerle gerçekleştirilen göç olayları farklı kültürlerin karşılaşmasına neden olmakta ve farklı kültürlerden gelen insanların bir arada yaşamlarını sürdürme zorunluluğu uyum ve çatışmaya dair önemli sorunları gündeme getirmektedir. Bu sorunlar kültürlerarası iletişimin önündeki engeller olarak karşımıza çıkmaktadır. Kültürel farklılıklardan kaynaklanan uyum sorunları, iletişim engelleri ve bu engelleri aşma yolları bugün pek çok toplumun öncelikli konularından biri durumundadır.” [1]Göç ve yerleşme çoğunlukla ekonomik olarak hem gönderen hem de kişiyi veya grupları alan ülkeler üzerinde büyük farklılıklar yaşanmasına sebep olan, neden ve sonuçları karmaşık bir süreçtir [2]. Beyin göçü incelendiğinde bu terimin ilk defa 1960’lı yıllarda, saygın bir bilim topluluğu olan British Royal Society tarafından kullanıldığını görüyoruz. Terimin ilk defa kullanıldığı bu yıllarda, gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere, yüksek yetenekli ve bilgili işgücünün gitmesi henüz bir problem haline gelmemişti. Öyle ki, gelişmiş olan Avrupa ülkelerinden bile Kuzey Amerika’ya kalifiye işçi göçünün artması bu dönemden sonrasına rastlar[3]. Günümüz beyin göçü tanımının, ülkelerin gelişmişliği, fırsatları, teknolojileri, iş alanları ve yapılarının değişmiş olmasından ötürü değiştiğini söyleyebiliriz. 1987 yılındaki OECD raporunda verilen tanıma göre beyin göçü “Bir gönderen, bir alıcı ülke olmak üzere iki ülke arasında gerçekleşen bilgi akışının, bir taraftan daha çok kullanılması, beyin kazanımı”[4]dır. Johnson ve Regets’in tanımınla göre beyin göçü bir “beyin dolaşımını” tanımlar. Bu tanıma göre kişi eğitim almak için yurtdışına çıkar, daha sonra orada çalışmaya başlar ve kendi ülkesinde daha iyi avantajlar ediceneceğini düşündüğü anda ülkesine döner. Yazara göre bu tarz bir “beyin dolaşımı” özellikle önümüzdeki yıllarda gelişmemiş ve gelişmiş ülkeler arasındaki ekonomik ve sosyal farkların daha da belirginleşmesi ile artacaktır. Günümüzde bu tarz bir beyin dolaşımı Malezya, Filipinler, Taiwan, Çin, Güney Kore gibi Güneydoğu Asya ülkelerinin öğrencilerinin Avustralya ve Yeni Zelanda’da eğitim alıp geri ülkelerine dönmeleri ile örneklenebilir. Günümüzde kabul gören tanımı ile beyin göçü, yüksek bilgili ve yetenekli yani kalifiye işgücünün, ekonomik ve sosyal kaygılar ile daha iyi bir yaşam, çalışma ve araştırma ortamı bulmak için gelişmemiş yada gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere göç etmesidir. Göç veren ülkeler üzerinde en net hissedilen etkisi “insan sermayesi”nin yitirilmesidir [5]. Beyin göçünün günümüzdeki önemi her geçen gün artmaktadır. Öyle ki 11 Eylül olayları ertesinde George W. Bush’un ve ABD’nin Ortadoğu’da yaşadığı, günümüzde bir devletin diğer devlet karşısında daha güçlü konuma geçme isteğini silahlanma ve askeri işgal yoluyla gerçekleştiremeyeceği, bunun yerine yumuşak güç kullanımı ile sağlayabileceğini göstermektedir. Yumuşak güç soft power , Harvard Üniversitesi öğretim üyesi Joseph S. Nye ın 2004’te yayınlanan “Yumuşak Güç Dünya Siyasetinde Başarının Yolu” başlıklı kitabında açıkladığı kavramdır ve yazara göre günümüzde askeri gücün kullanım dönemi geçmiştir. “Artık devletlerin , diğer devlet ve halkları ikna etmek için “yumuşak güç” kullanmaları daha akılcı, ekonomik ve etkilidir. Yumuşak güce sahip olmak için devlet , “çekici bir kimlik taşıyan kültür, siyasi değerler ve kurumlar, ahlaki temelli ve meşruiyete dayalı politikalar üzerinden yükselen bir cazibe merkezi oluşturmalı ve bu merkezin gücü, başkalarının tercihlerini ikna yoluyla belirleyebilme yetisine ulaşmalıdır[6].”. Buna göre gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkelerden başarılı, kapasiteli ve yetenekli kişileri kendi ülkelerine kazandırma çabalarının, günümüz ekonomik ve siyasi sisteminde önemli bir yere geldiğini söylemek mümkündür ve bu durum beyin kazanımını sağlayan ülkelerin çıkarınadır. İnsan Sermayesi İnsan sermayesi kavramının izi sürülürse, en azından 18. yüzyıl İskoç ekonomisti Adam Smith’e kadar geri gidilebilir. Ama bunun önemli bir ekonomik kavram olarak ortaya çıkmaya başlaması, asıl 1950’lerin sonlarında ve 60’lı yıllarda olmuştur. O zaman Theodore Schultz gibi ekonomistler refah ve ekonomik büyümenin sağlanmasında eğitim ve uzmanlığın rolünü anlatmak için ekonomide çoktandır yerleşmiş bir kavram olan “sermaye” metaforunu kullanmaya başladılar. Bu ekonomistler insanların genel ve meslek eğitimlerine yatırım yaparak uzun vadeli getiri sağlayabilecek bir beceri ve kabiliyet stoku sermaye oluşturduklarını ileri sürdüler. Bu yatırımın ulusal ekonomilere de yararı dokunabilir ve ekonomik büyümenin güçlendirilmesine yardımcı olabilir. Öyleyse, esas itibariyle, insan sermayesi geniş anlamda bireylerin genel ve mesleki eğitim yoluyla edindikleri beceri ve öğrenim ile kendi doğal yetenek ve kabiliyetlerininbir bileşimini kapsar şekilde tanımlanır Bazen sağlık da bu kapsama girer. İnsan sermayesi kavramını şevkle benimsemiş olan iş dünyası ise, insan sermayesi kavramını daha dar tanımlama eğiliminde olup bu kavramı esas itibariyle işgücünün bir şirketin ya da belirli bir sektörün başarısıyla doğrudan ilgili beceri ve yetenekleri olarak görmektedir.[7]İnsan sermayesi ekonomik olan ve olmayan çok çeşitli yararlar sağlar. Gerçekte, en büyük yararlarından bazıları ekonomik olmayabilir, örneğin; daha iyi sağlık, daha uzun ömür ve toplum yaşamına daha fazla katılım olanakları gibi. Ekonomik olarak, insan sermayesinin getirileri bireyin refahı ve ulusal ekonomi açılarından anlaşılabilir. Bireysel düzeyde, insanın eğitim seviyesi yükseldikçe geliri de hızla artma eğilimindedir. Danimarka ve Yeni Zelanda gibi bazı OECD ülkelerinde üniversite eğitimi görmüş insanların gelirleri orta öğretimi bitirenlere kıyasla %25 daha yüksektir. Diğer ülkelerde bu fark daha da dikkat çekici olup %120’ye kadar çıkabilmektedir. Bu arada, bireylerin eğitime harcadıkları her bir yıl için ekonomiler zamanla %3 ila %6 üretim artışı görebilmektedir.[8] Bu ve benzeri veriler “insan sermayesi” kavramının başta beyin göçü olmak üzere, ülkelerin ekonomileri için önemini, insan faktörünün taşıdığı anlamı göstermektedir. Bir kişinin, bulunduğu ülkeden başka bir ülkeye eğitim yada çalışma amacıyla gitmesi, ekonomik olarak incelendiğinde “insan sermayesi”nin hareketi olarak görülmektedir. İnsan sermayesi human capital kavramı, bir kişinin sahip olduğu bilgi, beceri, deneyim ve işgücü potansiyelinin tamamını kapsar [9]. Buna göre örgütlerin, şirketlerin, kurumların ve devletlerin gelişimi, bünyesinde bulundurduğu çalışanlarının kalitesine, yani insan sermayesinin zenginliğine bağlıdır. Beyin göçü kavramının insan sermayesi ile ilişkisine baktığımızda ise mikro seviyede, kişi daha iyi bilgi alma ve eğitim görme fırsatını bulabileceği, gelişimini daha iyi sağlayabileceği ve aynı zamanda daha çok para kazanabileceği kurumlara giderek kendi bilgi, deneyim ve becerisini geliştirir. Aynı zamanda bu “kişisel sermayesinin” zenginleşmesini sağlar iken gelecekte de kişinin karşısında olumlu sonuçlar doğuracaktır. Bu sebepten ötürü yüksek nitelikli iş gücü, gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere ve bu ülkelerden de daha çok gelişmiş ülkelere doğru gittikçe artan bir hızla kaymaktadır. Bu olayın özellikle gelişmekte olan toplumlar için büyük önem taşıdığı açıktır. Beyin göçü yüzünden gelişme için gerekli nitelikli insan kaynağından yoksun kalınmaktadır. Ayrıca göçle başka memleketlere giden kişi için harcanan büyük paralar, yani yatırım boşa gitmekte, daha doğrusu bu paralar göçü çeken memleketin hesabına kâr olarak geçmektedir[10]. Politik, Ekonomik, Sosyal Sebepler Beyin göçünün sebepleri konusunda farklı yaklaşımlar olmakla birlikte en genel yaklaşım, beyin göçünün, dünya sistemindeki ülkeler arası ekonomik dengesizlikler neticesinde oluştuğunu savunan merkez-çevre ülkeler yaklaşımıdır.[11] Buna göre göç çevre ülkelerden merkezi ülkelere doğru gerçekleşecek ve göç, mesleki olarak yüksek eğitimli ve kabiliyetli olan kişilerin ülkeler-arası hareketini temsil etmektedir. Böylece tabiatıyla yüksek vasıflı işgücü, bilimsel ve mesleki araştırma ve çalışma imkanlarının fazla olduğu, refah düzeyi gelişmiş ülkede toplanacaktır[12]. Çevre ülkeleri gelişmekte olan ülkeler, merkez ülkeleride gelişmiş ülkeler olarak ele alırsak teori bize doğruyu göstermektedir ancak bu teori beyin göçünü genel hatları ile ele almaktadır. Öyle ki genel çerçeveye baktığımızda Birleşik Krallık, dünya üzerinde en çok beyin göçü veren ülkelerden birisidir çoğunlukla Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri’ne. Bunun sebebi diğer ülkelere göre daha çok yüksek vasıflı eleman yetiştirmesidir. Aynı durumu Latin Amerika’da görmemiz mümkündür. Bu kıtada kişi başına düşen yıllık gelirin en yüksek olduğu ülke Arjantin olmakla beraber Şili, Brezilya gibi daha düşük ekonomik gelişmişlik seviyesindeki ülkelere göre daha çok doktorunu Amerika Birleşik Devletleri’ne yollamıştır[13]. Beyin göçü sebebini açıklamaya çalışan bir diğer yaklaşım arz-talep dengesizliği yaklaşımıdır ve bu yaklaşımda hareket noktası “ekonomik yapı”dır. Buna göre meslek adamlarının hareketindeki asıl rol ekonominin ve toplumun yapısıdır. Gelişmekte olan ülkelerin asıl problemi, ülkelerdeki düşük ekonomik büyüme sebebinden dolayı, eğitilmiş elemanların ekonomide istihdam edilebilme kapasitesinin, eğitim sisteminin üretim kapasitesinden düşük olmasıdır. Böylece kendi ülkesinde istihdam edilemeyen kişi, şansını ülke dışında arayacaktır. Aynı zamanda İngiliz ekonomisinin de, en iyi doktoralı bilim adamlarına kendi ülkelerinde çalışacak alan sağlayamayıp Amerika Birleşik Devletleri’ne yollamış olması, meselenin sadece gelişmekte olan ülkelerle sınırlanamayacağını da göstermektedir.[14] Bir diğer yaklaşım çekici-itici güçler yaklaşımıdır.[15] Buna göre kişinin çalışmak veya eğitim almak için gittiği ülkeyi tercih sebebi “çekici güç”ler ile açıklanıyorken, arkasında bıraktığı ülkeyi terkediş sebepleri toplamı “itici güç” ile açıklanabilir. İtici güçlere baktığımızda karşımıza çıkan sonuçlardan birisi –ekonomik sebeplerden sonra- ülkelerde yaşanan yönetim veya politik rejim değişikliğidir. Bunun neticesinde –kişinin politik görüşüşü ve geçmişi dahilinde- kişilerin ülkeleri terk ettiği görülmektedir. Buna karşılık çekici güçler çok çeşitlidir ve en başta göze çarpanı yüksek gelir unsurudur. Birçok grubun göç etmesinde ana çekici güç yüksek gelir iken beyin göçünde de bu aynı şekilde önemi sürdürmekte, kişilerin karar alma sürecinde önemli bir yere sahiptir. Bir diğer unsur kişilerin aradığını bulma imkanı ve daha iç açıcı çalışma ortamı ve yükselebileceğine inanma duygusudur. Aslen Danimarkalı olup Kaliforniya’da Amerikan Bankası’nın Başkan Yardımcılığı’na kadar yükselen Fleming Kolby bu durumu şu şekilde açıklamıştır “İlerleme özgürlüğü büyük bir güçtür. Amerikan rekabet sistemi yeteneksiz ve isteksizler için zordur fakat aynı zamanda yetenekli ve istekli kişiler için mükafatı yüksektir. Mesleki ilerleme ve risk elden ele geçer. İlerleme özgürlüğü keza tuzağa düşmek ve başaramamak özgürlüğü demektir.”[16] Faktörler Çekici Faktörler İtici Faktörler Ekonomik 46 % 48 % Mesleki 245 % 207 %46 Sosyo-kültürel 51 % 40 % Siyasi 26 % 23 % Şahsi-Ailevi 8 % 30 % Diğer Faktörler 3 % 3 % Bilinmeyen 71 % 99 % Toplam 450 100 450 100 Kaynak Turhan Oğuzkan, Yurtdışında Çalışan Doktoralı Türkler, Türkiye’den Başka Ülkelere Yüksek Seviyede Eleman Göçü Üzerine Bir Araştırma, ODTÜ,Fen Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1971 , , Ankara Bu bahsettiklerimiz genel itibariyle beyin göçünün sosyal, siyasal ve ekonomik sebeplerini oluşturmaktadır. Bununla beraber bahsetmemiz gereken bir başka konu daha vardır Niçin bir ülkede, aynı şartlara maruz kalmalarına rağmen, yetişmiş işgücünün hepsi değil de, bir kısmı göç eder? Burada gidenleri kendi ülkelerinde demoralize ederek harekete geçiren mevcut faktörlere rağmen, geriye kalanları tutanın ne olduğu da bilinmelidir. Bunlar arasında kuvvetli aile ve arkadaşlık bağları, milliyetçilik duygusu, gidilen ülkede ikinci sınıf vatandaş kabul edileceği korkusu gibi birbirinden çok farklı sebepler bulunabilir. Aynı şekilde arkadaş ve meslektaşları göçü düşünmezken, kişinin daha fazla özgürlük araması, yeni yerler görmek istemesi gibi şahsi sebeplerle de yurdundan ayrılması söz konusu olabilir. Yüksek vasıflı işgücünün genellikle yeni gidilen ülkenin dilin bilmesi, eğitim hayatı boyunca yabancı kültürlere aşina olması gibi sebeplerle diğer kişilere oranla daha çok beyin göçü yönelimi olduğu bilinmektedir. Yani burada belirtmemiz gereken şey, tüm bu teorilerin ve itici– çekici sebeplerin yanında şahsi sebeplerin de kişileri eğitim yada çalışmak için başka ülkelere yönlendiren sebeplerin arasında olduğudur. ÜLKE % Anglo-Amerikan 38 Almanya-İsviçre 35 Fransa 6 Diğer 17 Türkiye’den Giden Mühendislerin Tercih Ettikleri Ülkeler Tablosu Kaynak Fatma Başaran 1972, Beyin Göçü Sorunu , Sayfa 138 Beyin Göçünün Sonuçları Uluslararası göçün, göç veren ülkelerin kalkınmaları üzerine pozitif etkileri öne çıkaran yaklaşımlara rağmen, bu etkilerin tüm ülkeler için homojen bir özellik sergilediğini ileri sürmemizi engelleyen argümanlar da mevcuttur. Söz konusu etkilerin, göç biçimlerine ve göç veren ülkelerin ekonomik, sosyal, siyasal ortamlarına göre farklılaşabileceği düşünülmektedir[17]. Ancak genel çerçeveden baktığımızda bir ülkenin insan sermayesini kaybetmesi, uzun vadede ülkenin büyük bir kaybına dönüşecek, yurtdışına göç vermenin oluşturduğu etkilerin yanında oldukça zayıf kalacaktır[18]. Beyin göçünün ekonomik kalkınma açısından en olumsuz etkisi, üretimin en önemli girdisi olan nitelikli işgücü kaybıdır[19]. Yeterli sayı ve nitelikte işgücü yoksa, çağdaş üretim teknolojilerini etkin kullanmak, uluslararası piyasalarda rekabet edebilecek ürünler üretmek mümkün olmayacaktır. Nitelikli işgücü olmadan, nitelikli üretim de gerçekleştirilemez. Yani çoğunlukla beyin göçünün göç veren ülkeler üzerinde etkisi olumsuzdur. Ancak kurulacak köprü kuruluşlar, karşılıklı işbirliği ve diaspora gruplarının oluşturulması, göç veren ülkenin kalkınmasına direkt olarak katkısı olmayacak olsa da beyin ve bilgi dolaşımı ile -dolaylı yoldan ve çok büyük olmasa da- etkisi olacaktır. Yazan Övül ÖZLÜK Referanslar [1]Aksoy, Z. 2012. Uluslararası Göç ve Kültürlerarası Etkileşim. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi , Cilt 5 , Sayı 10 [2]Docquier, F. 2007. Fuite des Cerveaux et Inegalités Entre Pays. Revue d’économie du développement , Sayı 21 [3]Kurtuluş, B. 1999. Amerika Birleşik Devletleri’ne Türk Beyin Göçü. Alfa Yayınları Dizi no 30 , İstanbul, Türkiye [4]OECD 2007. Policy Coherence for Development , Migration and Developing Countries, OECD Development Centre , OECD Publishing [5]Chimboza, A. 2012. From Brain Drain to Brain Gain Addressing Human Capital Needs for Post Crisis Zimbabwe’s Capacity Building. University of Pennsylvania , Philadelphia , ABD [6]Oran, B 2013. Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular , Belgeler , Yorumlar , İletişim Yayınları , Cilt 3 , sayfa 479, İstanbul [7]OECD 2007. Insights Human Capital How what you know shapes your life, OECD Development Centre , OECD Publishing [8]OECD 2007. Insights Human Capital How what you know shapes your life, OECD Development Centre , OECD Publishing [9]Chimboza, A. 2012. From Brain Drain to Brain Gain Addressing HumanCapital Needs for Post Crisis Zimbabwe’s Capacity Building. University of Pennsylvania , Philadelphia , ABD [10]Başaran, F. 1972. Türkiye’de Beyin Göçü Sorunu. Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü Dergisi , Cilt 7 , Sayfa 133-153 [11]Kurtuluş, B. 1999. Amerika Birleşik Devletleri’ne Türk Beyin Göçü. Alfa Yayınları Dizi no 30 , sayfa 22, İstanbul, Türkiye [12]Portes, A. 1976. Determinants of the Brain Drain. International Migration Review , sayfa 491-493, The Center of Migration Studies of New York, ABD [13]Kurtuluş, B. 1999. Amerika Birleşik Devletleri’ne Türk Beyin Göçü. Alfa Yayınları Dizi no 30 , sayfa 23, İstanbul, Türkiye [14] Ibid, sayfa 23 [15] Ibid, sayfa 25 [16] Ibid, sayfa 27 [17]Gökbayrak, Ş. 2008. Uluslararası Göç ve Kalkınma Tartışmaları Beyin Göçü Üzerine Bir İnceleme. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi , Cilt 63 Sayı 3 Sayfa 65-82 [18]Docquier, F 2005. Migration du Travail Qualifié et Formation de Capital Humain dans les Pays en Développement, Economie Internationale, no 104 [19]Öncel, O 2013. Beyin Göçünde Akademik Eksen , Mimar ve Mühendis Beyin Göçü mü Beyin Gücü mü? , sayı 70
Artan/durdurulamayan beyin göçü ülkelerin gelişmesini tehdit eder/baltalar ve geleceklerinin ipotek altına girmesine neden olur. Beyin göçünü engellemek için öncelikle sorun önemsenmeli ve zihniyet değiş-tirilmelidir. İnsanların refah seviyesi artırılmalı ve yaşam standartları yükseltilmelidir. Yerli ve yabancı yatırımların önü açılarak istihdam artırılmalıdır. Girişimcilik, üretim, yatırım ve ithalat desteklenmelidir. Gelişmekte olan ülkeler zenginleşmedikçe beyin göçü durdurulamaz/bitmez. Önemli olan beyin göçünü en aza indirmektir. Ülkeler arasındaki gelir dağılım eşitsizliği bilgi üretme ve kullanma farklılıklarından doğar. Eğitim Sisteminde Reform Yapalım Farklı dünya görüşlerinden korkmayan, ezbercilik ve itaat olgusunu aşan bir eğitim sistemine ihtiyaç var. Eğitime ayrılan pay devlet ve özel sektörce artırılmalıdır. Eğitim sistemi ulusal/uluslararası akreditasyonla kaliteli hale getirilmelidir. Üniversiteler/öğretim elemanları tek tip olmayıp eğitim ve araştırma Üniversiteleri/hocaları olarak sınıflandırılmalıdır. Yurt dışında öğretim görenler araştırmaya yönlendirilirken yurt içinde eğitim görenler eğitime yönlendirilmelidir. Ayrıca mesleki teknik öğretime önem verilmelidir. Kısa, orta ve uzun vadeli Milli Eğitim, bilim, teknoloji politikaları ve öncelikleri belirlenmelidir. Üniversite mezunlarına nitelikli istihdam olanakları yaratacak istihdam politikaları kurulmalıdır. Yüksek öğretimde erişim yetersizliği, nitelikli okullaşma oranı düşüklüğü, öğretim üyesi ve araştırmacı bilim adamı sayıları yetersizliği ve öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı fazlalığı sorunları çözülmelidir. Gençliği Söz Sahibi Yapalım Ekonomi canlandırılarak, gençlere iş ve fırsat olanakları yaratılmalıdır. Gençler önemsenmeli, desteklenmeli ve onlara iyi bir gelecek sağlanmalıdır. Gençlerin ekonomik ve gelecek kaygıları giderilmelidir. Ülkemizde özlenen değişim ve dönüşümü ancak genç nitelikli beyinlerle yakalayabiliriz. Nitelikli genç beyinlerin katma değeri önyargısız ve özgünlüklerinden kaynaklanır. Gençlere nitelikli eğitim, üretim olanaklarıyla birlikte bunu paylaşabilecekleri iletişim ortamını da sunmamız gerekir. Nitelikli gençleri toplumun farklı bir kesiti değil doğal bir parçası olarak görürsek, toplumda daha fazla söz sahibi yaparsak beyin göçmeni olmalarını önleriz. Bugünkü genç nesil uluslar arası küresel düşünen, objektif ve akılcı nesildir. En önemli sermayemiz iyi eğitimli girişimci genç neslimiz/insanımız olduğunu unutmamalıyız. “Sermayenin ve beynin vatanı yoktur, dikkat etmezsek kaçırırız” Bu vatan bizim hepimizindir, istemeyen gitsin diyebilen kişilerde aç karınlarıyla bu vatanda yaşayamazlar ancak sürünürler. Küresel dünyada ayakta kalabilmenin tek yolu iyi eğitilmiş gençlere, profesyonellere ve bilime değer verilerek başarılabilir. Entelektüel insan kaynak-larının sınır ötesi hareketliliğini sağlanmalı, kadınlar ve gençler bilimsel kariyer yapmaya özendirilmelidir. Beyin Göçünü Beyin Gücüne Çevirelim Tersine beyin göçüyle, beyin göçü beyin gücüne çevrilmelidir. Bunun için yurt dışındaki nitelikli beyin gurbetçilerine ayrıcalıklar sağlanarak ülkemize çekilmelidir. Üretim, yatırım ve ihracat artırılarak ülkede nitelikli işler yaratılmalıdır. Yurt dışındaki nitelikli beyinlerle iletişim kurularak, envanteri çıkarılmalı, onların deneyimlerinden faydalanma yolları belirlenmelidir. Nitelikli beyinlerin dönmeleri, konferans/Seminer vermeleri, öğrenci yetiştirmeleri, ortak proje yapmaları, ülke için lobi yapmaları sağlanmalıdır. Nitelikle beyinler ülkeye döndüğünde ilgili kurumlar YÖK, MEB, Tübitak vs bunlara yardımcı olmalı, atamaları en kısa sürede yapılmalı ve önemsenmelidirler. Bu kişilerin ve ailelerinin sorunları çözümünde yardımcı olunmalı ve adaptasyonları sağlanmalıdır. Çalışacakları kurumlarda dışlanmamalı, bezdirilip sindirilmemeli ve ülkeyi terk etmeye zorlanmamalıdırlar. Devlet tersine beyin göçü programıyla, dünyanın dört bir yanındaki Türk yetenekleri, özel sektör ve kamu kurumlarıyla bir araya getirip, aralarında irtibat kurmalarını ve ağ üzerinden ortak işler yapmalarını sağlama yönünde köprü olmalıdır. Ülkemizde beyin göçünü tersine çevirecek akımların acilen güçlendirilmelidir. Bilim, Teknoloji, Ar-Ge ve İnovasyona Önem Verelim Refah ve kalkınma nitelikli beyinlerle sağlanır. Bilim, teknoloji, Ar-Ge, Üniversite-Sanayi-Devlet ÜSD işbirliği, buluş, inovasyon, yaratıcılık, patent ve bilimsel yayına önem vermemiz gerekir. Kalıcı eğitim, bilim, teknoloji ve Ar-Ge politikalarının oluşturulması gerekir. İnsanlık tarım toplumundan sanayi toplumuna oradan da bilgi toplumuna geçmektedir. Küreselleşen dünyada rekabet dün kalite ve ucuzluğa bağlı iken bugün bilgi ve yenilikçi yaratıcılık inovasyona bağlıdır. Rekabet üstünlüğü kazanmak için eğitime önem verilmelidir. Günümüzde ekonominin en önemli silahı çağdaş ve bilimsel tabanlı nitelikli bilgidir. Bilgi toplumunda bilgiden değer veya fayda üretilmezse bilginin değeri olmaz. Teknoparklar/kentler ve Araştırma Merkezleri kurumsallaştırılıp etkin çalışmalıdırlar. Teknoloji Geliştirme Bölgeleri için gerekli mali teşvikler sağlanmalı ve hukuki ve bürokratik ortam yaratılmalıdır. Üniversiteler ve öğretim üyeliği cazip hale getirilmelidir. En önemli yatırım eğitilmiş insana yapılan yatırımdır. Refah seviyemizi ancak teknoloji üreterek artırabiliriz. Bunu da bilime, teknolojiye, Ar-Ge’ye ve yetişmiş beyin gücüne gereken önem verilerek başarabiliriz. Nitelikli Sanayi ve Nitelikli İstihdam Yaratalım Sanayileşme çağdaşlaşma için şarttır. Sanayimizin en önemli sorunları yatırım yetersizliği, yeniden yapılanma gereği, teknoloji dağınıklığı, Ar-Ge bilinç yetersizliği, kurumsallaşamama, bilinçsiz borçlanma, yeniliklere ve sektörel işbirliğine kapalılık vs. dir. Sanayide Ar-Ge yapmadan, süreçlere bilgi katmadan verimlilik ve kalite artmaz. Rekabet bilim ve teknolojiden geçer. Teknoloji üreten, teknoloji/bilgi yoğun üretim yapan sanayiler ayakta kalır. Katma değeri yüksek ve kilogram maliyeti 10-1000 $ olan ürünler üreten firmalar başarılı olacaktır. Üretim sürecinde emek, sermaye ve becerinin yerini bugün nitelik, girişimcilik ve yaratıcılık almıştır. Uluslararası pazarlarda ayakta kalmak için hızla değişen bilim ve teknolojiyi rakiplerinden önce üretime yansıtmak ve uygun ürünleri uygun kalite, hız ve maliyetle öncelikle piyasaya sürmek gerekir. Montaj ve üretim yapmaktan yaratıcı tasarım yapmaya geçmeliyiz. Bunların hepsi Ar-Ge ve nitelikli istihdam ile başarılır. Üniversite-Sanayi-Devlet ÜSD İşbirliğini Geliştirelim Sanayimiz Üniversite ile teknoloji üretmede ve Ar-Ge’de işbirliği yapmalıdır. İhracata dayalı, yüksek katma değerli ve bilgi yoğun ürünler nitelikli insanlarca ve ÜSD işbirliği ile üretilir. Devlet gerekli yasal düzenlemeleri ve fiziksel ortamla alt yapıyı hazırlamalı, Üniversite eğitim ve araştırma programlarını güncel ve uygulamaya yönelik yenilemeli ve en iyi olduğu konularda uzmanlaşmalıdır. Sanayi ise sorunlarını Üniversiteye aktarıp Ar-Ge’ye daha fazla kaynak ayırmalıdır. Alt Yapıyı Güçlendirilmelidir Alt yapı erişim, işletme ve kurmada sektörel işbirliği sağlanmalıdır. İnternet kullanımını ucuzlatılmalı ve kolaylaştırılmalıdır. E-devlete geçilmeli, Kütüphaneler zenginleştirilmeli. Üniversiteler birbirine elektronik ortamda bağlanmalı, ÜSD’de DPT, TÜİK, TSE, KOSGEB, TTGV ve TÜBİTAK aracı, koordinatör, destekleyici ve denetleyici yapılmalı, Türkçe/İngilizce kitap/dergi yazımı teşvik edilmeli, yabancı dil öğretimini ciddi yapılmalı, proje dağıtımı gerçekçi olmalıdır. Toplumun bilimi algılaması sağlanmalıdır. Uluslararası Fonlar AB komisyonunun desteklediği “Araştırmacıların Dolaşımı” fonunu sunduğu cazip olana-klar, teknolojik açıdan gelişmiş ülkelerdeki Türk araştırmacıların Türkiye’de bilim üretmeleri için kapılarını aralamaktadır. Dünyanın saygın üniversitelerinde akademik çalışmalarını sürdüren Türk bilim adamlarından yaklaşık 40’ı AB Çerçeve programlarının sunduğu cazip olanaklarda yurda dönmüştür. AB 7. Çerçeve Programındaki araştırmacıların dolaşımı ve kişiyi destekleme özel programı beyin göçünü önlemede önemli fonlardır. AB komisyonu 2007-2013 yılları arasında araştırmacıların dolaşımına milyar Euro fon sağlayacaktır. Eğitilmiş insan sermayesinin fakir ülkelerden akışı/kaçışı batı dünyasının bilim ve ekonomisini artırırken, göç veren ülkelerin gelişmelerini yavaşlatmakta/engellemektedir. Bu da beyin göçünün az gelişmişlikle özdeşleşmesi anlamına gelmektedir. Beyin göçünü engellemek/kontrol etmek sadece gelişmekte olan ülkenin elinde değildir. Gelişmiş ülkelerdeki iş ve fırsat olanakları olduğu ve daha iyi bir gelecek sunul-duğu sürece beyin göçü kaçınılmaz olarak devam edecektir. Yapılacak en iyi iş bunu minimuma indir-mektir. Beyin göçünü tersine ve/veya beyin gücüne çevirmede yarar vardır. Eğer beyin göçü vermeseydik, Türkiye’de son 25 yılda refah seviyemiz kat değil Dünya ortalaması olan en az 4 kat artardı. 70 milyon nüfuslu bir ülke olarak 35 bin çalışanlı Ford firmasından daha fazla katma değer yaratabilirdik. Dünyanın 17. ve Avrupa’nın 6. büyük ekonomisi olsak da satın alma gücü paritesine göre AB’nin sonuncusu en fakiri olmamızın altında nitelikli beyinlerimize sahip olmamak vardır. İyi eğitilmiş beyinlerimizden yararlanmak ve beyin göçü sorunu aşabilmek için, bu yönde gerekli ortamları ve mekanizmaları oluşturmak için Devlet Sektörüne vizyonlu yöneticilerle, Özel Sektöre, Kamuoyu ve Sivil Toplum/İnisiyatif Örgütlerine büyük görevler düşmektedir. Bu beyinlerimize sahip çıkmadığımız takdirde bu beyinlerimiz tamamen ülkemizin kaybı olacaktır. Geçici bir zaman için “Beyin Gücü” olarak kabul edilseler bile zaman içerisinde tamamen bir “Kalıcı Beyin Göçü/Kaybı”na neden olacaklardır
Son yıllarda beyin göçü hız kazanmıştır. Beyin göçü; iyi eğitimli, üretken, sürekli düşünen, yani kısaca nitelik sahibi bireylerin görev yapmak üzere gelişmiş ülkelere gitmesidir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerden biri olan Türkiye, çoğu genç nüfusunu yabancı ülkelere kaptırmaktadır. Nitelikli ve iyi eğitim almış bireyler, Türkiye’nin iş sahasında yaşadığı bazı olumsuzluklardan ötürü çareyi yurt dışına çıkmakta uluslararası beyin göçü hareketleri üzerinedir. İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nün Araştırma Görevlisi Dr. Şükriye Gökçe Gezer’e yönelttiğimiz sorular doğrultusunda beyin göçünü Şükriye Gökçe Gezer. İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde Araştırma Görevlisi olarak görev almaktayım. Akademik çalışmalarımı ağırlıklı olarak Eleştirel Güvenlik Çalışmaları alanında sürdürmekteyim. Özellikle farklı coğrafyalardaki toplumsal güvenlik dinamikleri üzerine çalışmalar Ülkemizde son zamanlarda artan beyin göçüyle ilgili olarak, ülkemizin doktorlarını, mühendislerini, bilim adamlarını ve akademisyenlerini kaybetmesi hakkında fikirleriniz nelerdir?Ülkemizdeki beyin göçünün sosyo-ekonomik pek çok farklı nedeni bulunmaktadır. Bu tür insan hareketleri tabii ki ülkemizdeki nitelikli insan sayısının azalması nedeniyle olumsuz bir süreç. Özellikle ideolojik ve bireysel özgürlükler nedeniyle yurt dışına giden kişilerin sayısının artması endişe verici bir gelişme ve toplumun geneline uzun vadede olumsuz etkileri olacaktır. Öte yandan bu duruma küresel iş piyasasının erişilebilir olması da neden olmaktadır. Yani bunu sadece olumsuz bir süreç olarak ele almak çok gerçekçi olmaz. Zira bu tür insan hareketliliklerine sadece olumsuzluklar neden olmuyor. Bireyler kendilerini rekabetçi iş piyasasında daha etken bir katılımcı olarak konumlandırmak amacıyla da yurt dışına gitmeyi tercih etmekte. Ama bunun en büyük nedenlerinden biri de ülkemizdeki iş piyasasındaki nitelikli pozisyonlardaki rekabetin gittikçe artması. Sonuç olarak nedeni fark etmeksizin beyin göçünün artan bir ivmeye sahip olması, Türkiye için olumsuz bir Ülkemiz beyin göçü vermenin önüne geçemez ise gelecekte Türkiye’yi hangi konumda görüyorsunuz? Türkiye’de beyin göçünün durdurulabilmesi için neler yapılabilir?Türkiye’deki nitelikli insan gücünün iş sahasında yaşadığı problemler devam ettiği sürece beyin göçü devam edecektir. Bu hareketi önlemek veya tersine göçü teşvik edebilmek için biraz önce bahsettiğim nedenlerin giderilmesi gerekir. Siyasi ve ideolojik nedenlerden dolayı meydana gelen göçlerin ötesinde iş olanakları ile ilgili kaygıların giderilmesi için ülkedeki istihdamın daha adil ve nitelikli insanların yer almasına olanak sağlayacak hale getirilmesi üzerine çalışılması gerekir. Aynı zamanda bazı alanlarda yaşanan insan gücü fazlası ve yurt dışındaki iş piyasasının mali açıdan cazip koşullara sahip olması da önemli bir etken. 3. Yapılan araştırmalara göre, en fazla beyin göçü alan ülkeler arasında Almanya, ABD ve Kanada var. Sizce nitelikli bireylerin bu ülkeleri tercih etme nedenleri nelerdir? Nitelikli bireylerin tercih ettikleri ülkeleri belirleyen unsurlardan en önemlisi çalıştıkları alanlar ve bu alanlarda hangi ülkelerde yetişmiş insan gücüne ihtiyaç duyulduğudur. Sanıyorum ki ülkelerin farklılık göstermesi de bu tür etkenlerle açıklanabilir. Ama bahsettiğiniz ülkelere daha fazla bir yönelim olmasındaki diğer önemli unsur da erişilebilir iş piyasasıdır. Özellikle Amerika ve Kanada farklı alanlarda nitelikli insan gücüne hitap eden iş olanaklarının bulunabildiği bir piyasaya sahip, bu nedenle de bu ülkelere giden insan sayısı artış göstermekte. Aynı şekilde Almanya’da da belirli sektörler uluslararası iş gücüne ihtiyaç duymakta, bu da yönelimi Tüm dünyanın içerisinde bulunduğu pandemi sürecinde, Kovid-19 aşısını bulan Almanya’daki Türk çift hakkında fikirleriniz nelerdir? Aşıyı Türkiye’de bulmuş olsalardı ülkemize ne gibi katkılar sağlardı?Türkiye’deki ilaç sanayisinin oldukça gelişmiş olmasına rağmen inovasyon kültürü her ülkede yerleşmiş bir durum değil maalesef. Yakın zamanda araştırma geliştirme faaliyetleri pek çok sektörde teşvik edilse de henüz olgunlaşmış bir durum değil. Almanya’da birden fazla nesile dayanan bir göç durumu mevcut ve bu aşıyı bulanların da Türk olması çok şaşırtıcı değil diye düşünüyorum. Öte yandan Türkiye’de böyle bir gelişme yaşanmış olsaydı tabii ki uluslararası prestij anlamında olumlu bir katkısı olabilirdi. Ayrıca inovasyon kültürü olarak adlandırabileceğimiz dinamiklerin bir ülkede yerleşmesi, daha geniş çapta hem nitelikli insan sayısının artmasına hem de iş piyasasının gelişmesine katkı sağlayacak bir süreç olur. 5. 2015 yılında Nobel Kimya Ödülü’ne layık görülen Aziz Sancar, sizce kendisini Nobel ödülüne götürecek çalışmaları Türkiye şartlarında sağlayabilir miydi?Nobel ödülü kazanabilecek bir çalışma yapabilmek her şartta mümkün olabilir, bunun maddi bir engeli olduğunu sanmıyorum. Ama bir önceki soruda bahsettiğim inovasyon kültürü bazı ülkelerde her alanda oldukça gelişmiş durumda. Bu tabii ki kişilerin aldığı eğitim veya çalıştıkları iş ortamında hakim olan iş kültürüne de yansımış durumda. Bugün gelişmiş ülkelerdeki akademik alanda yapılan yatırımlar bu tür başarılı çalışmaları teşvik eder durumda. Benzer koşullar sağlanmadığı sürece uluslararası alanda etki gösterecek çalışmalar yapılması ihtimali az oluyor. 6. Siz de bir akademisyen olarak, gerekli koşullar sağlandığında mesleğinizi başka bir ülkede sürdürmek ister miydiniz? İsteseydiniz bu hangi ülke olurdu? O ülkede sizi etkileyen koşullar neler olurdu?Çalıştığım akademik alan gereği farklı coğrafyaları, kültürleri tanımak çalışmalarımıza her zaman katkı sağlar. Bunun yanı sıra akademik olarak uluslararası çalışmaları, tartışmaları sürekli olarak takip etmekteyiz. Yurt dışında eğitim almak veya araştırmalar yapmak ülkemizdeki akademik iş piyasasında oldukça tercih edilen bir unsur haline de geldi. Bunun önemli nedenleri, daha önce de bahsettiğim gibi, uluslararası tecrübeye verilen önem ve aslında bir yandan da ülkemizdeki eğitim kurumlarına olan güvensizlik olabilir. Yine de uzun vadeli başka bir ülkede hayatımı ve çalışmalarımı sürdürmek fikrine çok sıcak bakmıyorum. Bu yönde bir tercihim olsaydı büyük ihtimalle çalıştığım alandaki faaliyetlerimi sürdürebileceğim ve aynı zamanda maddi güvencemi de sağlayabileceğim bir ülkeyi tercih ederdim. 7. Beni kırmayıp röportaj yapmayı kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Rica OYMAKGöç Çalışmaları Staj Programı
Beyin göçü kısaca, vasıflı insan gücünün doğduğu ve kendisine “vasıf” kazandıran eğitimi aldığı ülkeyi terk ederek bir başka ülkeye göç etmesidir. Bu durumun beyin göçü olarak tanımlanmasının en büyük nedeni, göç eden insanların aldığı eğitimin zorluğu nedeniyle toplumun bu kişileri “zeki” olarak adlandırması ve bu insanların yaptıkları işlerin fiziksel özellikten çok akıl gerektiren işler olmasıdır. Beyin göçü olarak adlandırılan durumun kahramanları ise genellikle bilimadamları, hekimler ve yüksek mühendisler gibi uzun süreli ve son derece kapsamlı eğitim gerektiren meslek gruplarına dahil olan kişilerdir. Beyin göçüne konu olan kişilerin yetiştirilmesi için çok büyük bir kaynak harcanmasına rağmen ülke genelindeki ilgisizlik ya da imkansızlıklar, bu insanların ülkelerini terk ederek bir başka ülkede çalışmalarına neden olmaktadır. Beyin göçü olarak tanımlanan durumun gerçekleşmesindeki en önemli nedenlerden bir diğeri de, terk edilen ülke ile göç edilecek olan ülke arasında gerek ekonomik gerekse de teknolojik imkanlar açısından belirgin bir fark olmasıdır. Bu nedenle yüksek eğitimli kişilerin doğduğu ve eğitim aldığı ülkeden daha az gelişmiş bir ülkeye göç etmesi beyin göçü olarak adlandırılmamaktadır. Beyin göçü durumunun oluşması için gelişmiş ülkelere kaynak aktarımının söz konusu olması gerekir. Göç veren ülkenin beyin göçü nedeniyle uğradığı kaynak kayıp, gök alan ülkeden gelen geçici uzmanlar ile kapatılamayacak kadar büyük boyuttadır. Bu durumun oluşmasının en büyük nedeni; gelişmiş ülkelerden gelen uzmanlar yalnızca belirli bir süre zarfında daha az gelişmiş ülkede görev yaparken, göç veren ülkeden giden “beyin takımının” çok büyük bir oranda gelişmiş ülkeye temelli yerleşmesidir ki, çoğu zaman da bu uzmanlar yerleştikleri ülkenin vatandaşı olmayı seçmektedir. Eğitimli ve uzmanlaşmış insan gücünün ülkeyi terk etmesi olarak da tanımlanabilecek beyin göçü, aslında yüzyıllardan beri süre gelen bir durumdur. Beyin göçünün nedenleri arasında imkansızlıklar ve ilgisizlik yer aldığı gibi, bazı durumlarda da dini veya siyasi durumlar da bu durumun gelişmesini tetikleyebilmektedir. Beyin göçüne konu olan kişilerin siyasi açıdan düşüncelerini rahat bir biçimde ifade edememesi ya da inançları doğrultusunda özgür bir yaşama sahip olamaması, beyin göçü sürecinin hızlanarak gelişmesine neden olabilir. Ekonomik nedenlerin ilk sırada yer aldığı beyin göçü hareketinde sosyal nedenler de göz ardı edilemeyecek kadar büyük bir öneme sahiptir. Ayrıca siyasi baskının çok fazla olduğu ülkelerde yaşayan eğitimli insanlar ekonomik anlamda herhangi bir ihtiyaçları olmamasına rağmen siyasi düşünceleri nedeniyle bir başka ülkeye göç etmek zorunda kalabilir. Eğitimli insanlara her türlü imkanı hazırlayan, ekonomik anlamda rahat bir yaşama sahip olmalarını sağlayan ve toplum genelinde itibarlı bir sosyal statüye sahip olmalarına yardımcı olan gelişmiş ülkeler, beyin göçü almayı sürdürmektedir. Yazı dolaşımı
Beyin göçünün yaşandığı ülkeler, iyi eğitimli bilgili insanlarını kaybederek kendi gelişimi olumsu etkilenir. Ülkenin gelişimi sekteye uğrayarak ilerleme sağlanamaz. Bilgili insanlar yurtdışında farklı ülkelerde hizmet eder kalkınmasına katkı sağlar. Günümüzde az gelişmiş ülkelerde görülen durumdur. Emeklerinin karşılığını almak isteyen kişiler yurtdışına çalışmak için göç ederler. Katkıda bulunarak sosyal ve ekonomik anlamda gelişim sağlanır. Eğitimli, kalifiyeli ve yetenekli insanlar gelişmiş ülkelere göç ederler. Göç olayları ile ülkede gerileme görülür. Ülkenin üretim gücü yetişmiş insanlara bağlıdır. İyi eğitimli, yetenekli, kalifiyeli insanlar üretimde önemli yere sahiptir. Bu nedenle ülke beyin göçüne izin vermemeli buna karşı ülkesinde değerlendirmesi için imkan tanınmalıdır. Beyin göçünün ülkeye olumsuz etkileri Üretim gücü düşer ve zayıflar. Eğitim seviyesi düşer. Gelişim olumsuz etkilenir, gerileme yaşanır. Kamu yatırımları yetersiz kalır. Ülke ihracattan daha çok ithalat yapılır. Dışa bağımlılık artış gösterir. Ülkeye yeni yatırımlar yapılmaz. Başa dön tuşu
beyin göçünün olumsuz etkileri neler olabilir