AHMETHAMDİ TANPINAR, SAHNENİN DIŞINDAKİLER ÖZETİ: 📕Modern Türk edebiyatının öncü isimlerinden Tanpınar'ın Sahnenin Dışındakiler isimli eseri, Milli Mücadele yıllarının anlatıldığı romanıdır. Romanın kahramanlarından İhsan, romanın bir yerinde "Orada (Anadolu'da) mücadele var, muharebe var. Mukadderatımız ahmethamdi tanpınar'ın 1939'da yazdığı; gece sevgilisi keti ile buluşacak olan kahramanın, bir arkadaşının çağrısı üzerine onunla birlikte şehir dışında bir eve konuk olarak gitmesi, geç saatte buluşmasına yetişmek için evden dönmeye çalışırken düşüp bayılması, ayıldığında kendini eski zaman elbiseleri giyen bir kız ve babasının yaşadığı bir evde Onun romanını pek çok açıdan yetersiz görmesi ve tamamlayamaması sebebiyle, Aydaki Kadın Ahmet Hamdi’nin yetim kalan romanıdır. Romanın daha ilk sayfadan bir rüya ile başlaması, yazarını ele verir. Tanpınar, Freud’u iyi bilir ve psikanaliz hakkında da oldukça bilgilidir. Rüyaları, bir uyanış lahzasına en olmayacak AhmetHamdi Tanpınar’ın pek çok romanında olduğu gibi, Sahnenin Dışındakiler’de de okuyucunun dikkatini asıl yakalayan şey “anlatılan olaylar” değil, bu olayların içinde sunulduğu kurgu ve yazarın anlatı üslubudur. Sahnenin Dışındakiler, ana karakter Cemal’in yazdığı hatıralar olarak sunulur. Anaolayın etrafında gelişen olaylar, geniş bir şahıs kadrosu, daha geniş bir zaman ve mekan vardır. Roman edebiyatımıza ilk defa 19. yüzyılda Tanzimat’la birlikte girmiştir. Edebiyatımızda roman türünün ilk örneği Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon’dan çevirdiği Telemak adlı eserdir. Ahmet Hamdi Tanpınar Saatleri 9g7or7. Ahmet Hamdi Tanpınar Hayatı Biyografisi Edebi Kişiliği Hakkında Kısaca Özet Bilgi 1901-1962 İstanbul’da doğdu. Babası memur olduğu için sık sık şehir değiştirerek öğrenimini farklı yerlerde sürdürdü. İstanbul’da başlayan öğrenim hayatı Sinop, Siirt ortaokul, Vefa, Kerkük, Antalya’da lise devam etti. 1918’de İstanbul’a gelip önce Baytar Mektebine, sonra da 1919’da İstanbul Darülfünun Edebiyat Fakültesine girdi. Bu okulu bitirdikten sonra yurdun çeşitli yerlerinde edebiyat, Güzel Sanatlar Akademisinde sanat tarihi öğretmenliği yaptı. 1939’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yeni Türk Edebiyatı Kürsüsünde profesör oldu. Avrupa’nın çeşitli ülkelerine seyahatler yaparak pek çok Batılı yazar ve şairi yakından tanıma fırsatı buldu. Ahmet Hamdi Tanpınar, sanat hayatına Ahmet Haşim’in etkisinde şiirler yazarak başlayan sanatçı, en çok edebiyat fakültesinden hocası olan Yahya Kemal Beyatlı’dan etkilendi. Çeşitli dergi ve gazetelerde şiir ve düzyazıları yayımlandı. Şiirde dış dünyayı, kendi iç dünyasına yansıyarak değişen biçimleriyle vererek empresyonizm izlenimci ve sembolizm şairlerine yaklaşan bir tutum sergiledi. Bireyci çizgide aşk, ölüm, fizik ötesi, zaman, ruh hâlleri gibi temaları işledi. Hikaye ve romanlarında bireyin iç dünyasını, onun yaşadığı toplum ve hayattan soyutlamadan ele aldı. Doğu-Batı çatışması ekseninde Batılılaşma sorunu, rüya ve zaman; öykü ve romanlarında ele aldığı başlıca temalardandır. Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur romanında Cumhuriyet aydınları bağlamında Türk toplumunun tarihî, kültürel, sosyal dokusuna ait değerleri tartışır Hepsi bir medeniyet çöküntüsünün yetimleridir. Bu insanlara yeni hayat şekilleri hazırlamadan evvel, onlara hayata tahammül etmek kudretini veren eskilerini bozmak neye yarar. Büyük ihtilâller bunu çok tecrübe etti. Netice olarak insanı çıplak bırakmaktan başka bir şeye yaramadı. Bırak ki her yerde, en zengin ve müreffeh cemaatlerde bile, hayat bir yığın artıklarla, yarı yolda kalmışlarla doludur. Yazar, eskiye ait değerlerle yeni medeniyetin getirdiği değerler ve yaşam biçimleri arasında bir uyum kurarak kendi iç huzurunu sağlamaya çalışan aydınları anlatır. Ayrıca savaş, yoksulluk, hastalık, ölüm, sanat, tabiat, aşk gibi temaları da iç içe verir. Ahmet Hamdi Tanpınar Eserleri Huzur, Sahnenin Dışındakiler, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Mahur Beste roman; Abdullah Efendi’nin Rüyaları, Yaz Yağmuru hikâye; Bütün Şiirleri şiir, Beş Şehir deneme, Edebiyat Üzerine Makaleler makale, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi edebiyat tarihi yazarın başlıca eserleridir. Melih Cevdet Anday Koca Ragıp Paşa » Ahmet Hamdi Tanpınar, Türk edebiyatının en fazla okunan yazar ve şairlerinden biridir. Roman ve şiir dışında bir öğretmen, akademisyen ve edebiyat tarihçidir. Eserleriyle Türk edebiyat dünyasına birçok katkı da bulunmuştur. Biz de değerli üstadımızı “Ahmet Hamdi Tanpınar Edebi Kişiliği ve Hayatı ile İlgili Her Şey” başlığındaki çalışmamızı sunarız. İçindekiler1 Ahmet Hamdi Tanpınar Kimdir?2 Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Öğretmenlik Hayatı3 Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Edebiyat Hayatı4 Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Siyasi Yaşamı5 Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Vefatı6 Ahmet Hamdi Tanpınar Edebi Kişiliği7 Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Eserleri Ahmet Hamdi Tanpınar Ahmet Hamdi Tanpınar 1901 yılının 23 Haziran günü Şehzadebaşı’nda dünyaya geldi. Babası Hüseyin Fikri Efendi, annesi de Bahriye Hanım’dır. Ailenin üçüncü çocuğu ve en küçüğüdür. Babasının mesleği kadı olduğundan dolayı Ergani, Sinop, Siirt, Kerkük ve Antalya’da çocukluğunu geçirdi. Annesini 1915 yılında Kerkük’te tifüs hastalığından kaybetti. Lise öğrenimini Antalya’da geçirdi. Yükseköğrenim eğitimi almak içinde 1918 tarihinde İstanbul’a gitti. Halkalı Ziraat mektebinde 1 yıl yatılı olarak okudu. Lise yıllarında tanıdığı Yahya Kemal Beyatlı’dan etkilenerek 1919 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde eğitim görmeye başladı. Üniversitede Yahya Kemal başta olmak üzere Cenab Şahabeddin, Babanzade Ahmet Naim gibi önemli kişilerden ders aldı. Yıl 1923 olduğunda yazdığı “Hüsre v Şirin” mesnevisi teziyle üniversiteden mezun oldu. Artık onun öğretmenlik hayatı başlayacaktı. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Öğretmenlik Hayatı Üniversiteden mezun olduktan sonra ilk görev yeri olan Erzurum Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yapmaya başladı. Ardından 1926 yılında Konya Lisesi, 1927’de Ankara Lisesi, 1930’da Ankara Gazi Terbiye Enstitüsü ve 1937 yılında da İstanbul Kadıköy Lisesi’nde öğretmenlik yapmaya devam etti. Yine, Gazi Orta Muallim Mektebi’ndeyken Musiki Muallim Mektebi’nde bulunan plakları keşfetti. Alman hocalar sayesinde klasik batı müziğini keşfetti. Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki dersler de onun batı plastik sanatı ile tanıştırdı. Böylece bu sanata karşı olan ilgisini uyandırdı. Ayrıca öğretmenlik yıllarında şiirlerini yayımlamaya başladı. İlk olarak Milli Mecmua dergisinde “Ölü” şiiri yayınlandı. 1927-1928 yılları arasında da Hayat dergisinde yedi şiirine yer verildi. Şiir dışındaki ilk yazı çalışması da 1928 yılında yine, Hayat dergisinde çıktı. Öğretmenlik yaptığı yıllarda ikinci bir çalışma alanı ise çevirilerdi. O, çevirileriyle batı dünyasında yayınlanan eserleri, Türk edebiyatıyla tanıştır. İlk çevirisi, 1929 senesinde Hoffmann’ın “Kremon Kemanı” eseridir. Diğeri ise Anatole France’ye ait “Kaz Ayaklı Kraliçe Kebapçısı”dır. Bu iki çeviri örneği de yine Hayat Dergisi’nde yayımlanmıştı. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Edebiyat Hayatı Ahmet Hamdi Tanpınar’ın hazırladığı edebiyat tarihi yazısı Türk edebiyatına yeni bir soluk getirdi. 1930 yılında Ankara’da gerçekleştirilen Türkçe ve Edebiyat Muallimleri isimli kongrede fikirleriyle dikkat çekmişti. O, Osmanlı edebiyatının tamamen eğitimden kaldırılmasını ve okullarda Türk edebiyat tarihinin Tanzimat’tan başlaması gerektiğini savunurdu. Bu fikri, kongre sırasında büyük tartışmalara neden olmuştu. Aynı yıllarda Ahmet Kutsi Tecer ile birlikte Ankara’da “Görüş” isimli dergiyi çıkarmaya başladı. 1932 yılında Kadıköy Lisesi’ne atandı ve İstanbul’a geri döndü. Ahmet Haşim hayatını kaybettikten sonra da estetik mitoloji derslerine girmeye başladı. Tanzimat’ın 100. yılında da 1939 dönemin eğitim bakanı Hasan Ali Yücel’in emri doğrultusunda “19. Asır Türk Edebiyatı” kürsüsüne çıktı. Doktorası olmadığı halde “Yeni Türk Edebiyat Profesörü” olarak ataması yapıldı. Böylece Tanzimat’tan sonra Türk edebiyatını yazmakla görevlendirilmişti. Onun hazırladığı edebiyat tarihi yazısı Türk edebiyatına yeni bir soluk getirdi. 1940 yılında yazılan eserler Yeni Türk edebiyatı etrafında şekillenmeye başladı. Yine, kitap tanıtımları yazarak yazı hayatına devam etti. 1940 senesi geldiğinde 39 yaşındayken askerliğini Kırklareli’nde topçu teğmeni olarak yaptı. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Siyasi Yaşamı 1943-1946 arasında siyasete atılan Ahmet Hamdi Tanpınar, Maraş milletvekili olarak görev yaptı. Ancak 1946 yılında adaylığı gösterilmeyince Milli Eğitim Bakanlığı’nda müfettişlik görevini üstlendi. Bu kısa süreli siyaset hayatının ardından 1949 yılında Edebiyat Fakültesi’ndeki akademisyenlik mesleğine geri döndü. Ahmet Hamdi Tanpınar, artık Avrupa’ya da gönderilen bir akademisyendi. 1953 yılında edebiyat fakültesi onu altı aylık bir süreyle Avrupa’ya gönderdi. 1955’te üç haftalığına Paris Filomoloji Kongresi’ne katılmak üzere Paris’e gitti. Yine aynı tarihte Venedik Sanat Tarihi Kongresi, 1957 yılında Münih Müsteşrikler Kongresi ve 1958’de de Venedik’te gerçekleşen felsefe kongresine katılım gösterdi. 1959 yılında Ahmet Hamdi Tanpınar araştırmalar yapıyordu. Birinci cildini bitirdiği çalışmanın ikinci cildi için Rockfeller bursuyla tekrar Avrupa’ya gitti. Bu yurtdışı seyahatlerinde birçok yeni bilgi topladı. Ayrıca birçok farklı ülkeyi de tanıma imkanına erişti. Belçika’dan İspanya’ya, Avusturya’ya kadar birçok ülke gördü. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Vefatı Büyük yazar, 24 Ocak 1962 tarihinde hayata veda etti. Ahmet Hamdi Tanpınar, şiir kitaplarının çıkacağı yıllarda oldukça heyecanlı ve tedirgindir. Bu endişelerin üzerine en yakın arkadaşı ve Türkiye’nin en önemli isimlerinden olan Hasan Ali Yücel’i kaybeder. Yaşanılan bu ölüm, onun psikolojisini olumsuz yönde etkilemiştir. Artık ölümün kendi yaşıtlarına geldiğinin farkındadır. O yıllarda artık zamanın tükenmekte olduğu kaygısını yaşar. Hayatını ve kendisini düşünmeye başlamıştır. Şiirleri çıkmıştır ve artık sıra çok değer verdiği “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” adlı eserine gelir. Metin içinde düzenleme yapmayı düşünse de sonunda son şekliyle uygun bırakmayı düşünür. Kısa bir zaman sonra da romanı yayımlanmaya başlamıştır. Artık sıra artık sürekli düşünmeye başladığı “Eşik” şiirine yoğunlaşmıştır. O, şiirini bitirmeye çalıştığı “Aydaki Kadın” romanına ekleyecektir. Nisan ayında ikinci şiir kitabı için planlar yapmaya başlar. Bu sırada içinde yer alacak şiirlerin listesini çıkarır. Ancak maalesef ki ömrü planlarını gerçekleştirmeye yetmeyecektir. 1962 yılında bronşit rahatsızlığı tamamen artan Tanpınar, hastalanır. Artık iyileşemeyeceği bir sürecin içindedir. 23 Ocak 1962 yılında fakültede fenalaşır ve hastaneye kaldırılır. Hastanede aniden kalp krizi geçirir ve 24 Ocak 1962 tarihinde hayata tamamen gözlerini kapatır. Ahmet Hamdi Tanpınar Edebi Kişiliği Ahmet Hamdi Tanpınar, çok yönlü bir edebiyat kişiliğe sahiptir. Daha çok şiirleriyle yani şair unvanıyla tanınmıştır. Bunun yanında romanları da önemli bir değere sahiptir. Yine, yaptığı çalışmalar hala daha günümüze ışık tutmaktadır. Şimdi, gelin hep birlikte onun edebi kişiliğine kısaca bakalım. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın edebi hayatında nasıl bir yol izlediğini inceleyelim Değerli sanatçımız, roman, öykü, şiir, deneme, inceleme gibi pek çok yazı türünde örnekler vermiştir. Derin edebi bilgisi sayesinde doktorası olmamasına rağmen profesörlüğe kadar yükselmiştir. İlk şiirlerinde daha çok hece ölçüsünü kullanmayı tercih etmiştir. Ancak serbest şiirin yükselmeye başladığında serbest ölçüde de şiirler yazmaya başlamıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar, eserlerinde zaman kavramına çok fazla önem vermiştir. Zamanın karmaşıklığını ve katılığını göstermiştir. Eserlerinde psikoloji ve bilinçaltı kavramları son derece önemlidir. O, romanlarında sadece bireysel değil toplumsal bilinçaltını da aktarmayı başarmıştır. Yahya Kemal, Ahmet Haşim gibi sembolistlerden etkilenerek zaman, rüya, bilinçaltını eserlerinde göstermesiyle sembolist özellikleri eserlerine taşımıştır. Doğu- Batı sorunu, vatan sevgisi, geçmiş, İstanbul, Tanpınar’ın eserlerindeki başlıca konulardandır. Eserlerinde mecaza çok fazla yer veren bir sanatçıdır. Şiirlerde söylemediklerini romanlarında anlattığını dile getirmiştir. Şiir ve nesir dili arasında bir ayrım yapmamıştır. Onun roman ve hikayelerinde de şiirsel bir anlatım görmemizin nedeni de tam olarak bu anlayıştan kaynaklıdır. Sanatçı özellikle “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” eserinde topluma karşı eleştirilerini ironik bir anlatımla dile getirmiştir. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Eserleri Ahmet Hamdi Tanpınar’ın en önemli eseri Saatleri Ayarlama Enstitüsü’dür Hayatı boyunca kendini sanata ve edebiyata adayan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın eserleri hala önemini korumaktadır. Onun eserleri, edebiyat dünyasına bakışı değiştirmiş ve geliştirmiştir. Şimdi de Ahmet Hamdi Tanpınar’ın hayatı boyunca ortaya koyduğu bütün eserlerin isimlerini vereceğiz. Hala okumadığınız bir eseri varsa vakit ayırmanızı öneririz. Bütün Şiirler 1976-1981 Mahur Beste Huzur Sahnenin Dışındakiler Saatleri Ayarlama Enstitüsü Abdullah Efendi’nin Rüyaları Yaz Yağmuru Hikayeler Beş Şehir Namık Kemal Edebiyat Üzerine Makaleler Yahya Kemal Asır Türk Edebiyatı Tarihi Sadece 1. cildi tamamlanabilmiştir. Edebiyatın en değerli sanatçılarından biri olan Ahmet Hamdi Tanpınar, gözlemleri ve hayata bakış açısıyla bizi hala derinden etkilemektedir. Eserlerini okurken toplumun ve bireyin içinde yaşadığı çatışmaları gözlemleyebilirsiniz. Zamana karşı olan merakını ve çatışmalarını fark edebilirsiniz. Ahmet Hamdi Tanpınar, hayata kazandırdığı eserleriyle bizlere bir yol göstermeye devam etmektedir. Onun sanat anlayışı, düşünceleri ve yorumları bütün dünyayı etkilemiştir. Yaşamı boyunca kendini sanat ve edebiyata adayan üstadımız, bıraktığı onlarca eseriyle ölümsüz bir değerdir. Okuma alışkanlığı çok gelişmiş bir ülkede yaşamıyoruz ne yazık ki! Ancak bazı kitaplara özel ilgimiz olduğu da bir gerçek. İşte en çok okunan Türkçe kitapların listesi En Çok Okunan Türkçe Kitaplar Türk dili ve edebiyatı dersi 11. sınıf 2. ünite "HİKÂYE" özet konu anlatımı. • İtalyan yazar Boccaccio’nun Bokaçyo yazdığı Decameron Dekameron adlı eser, hikâye türünün ilk örneği kabul edilir. • Hikâye öykü; gerçek ya da gerçeğe uygun olay veya durumların kişi, yer ve zaman ögelerine bağlı olarak anlatıldığı kısa edebî türdür. • Bu türün yapı unsurları olan olay, kişi, yer ve zaman dar kapsamlıdır. • Hikâyede genellikle kısa cümleler kullanılır. • Hikâyeler, olay hikâyesi ve durum hikâyesi olmak üzere ikiye ayrılır. Dünya Edebiyatında Tanınmış Hikâye Örnekleri - Pazartesi Hikâyeleri, Alphonse Daudet Fransız edebiyatı - Ay Işığı, Guy De Maupassant Fransız Edebiyatı - Palto, Gogol Rus edebiyatı - İtalya Hikâyeleri, Gorki Rus edebiyatı - Kuyu ve Sarkaç, Edgar Allan Poe Amerikan edebiyatı • Türk edebiyatında destan, efsane, masal, mesnevi, halk hikâyesi gibi türler; hikâye türünün yerli kaynaklarını oluşturur. • Batılı anlamda hikâye, Türk edebiyatında Tanzimat Dönemi’nde görülmeye başlanmıştır. • İlk yerli hikâye, Ahmet Mithat Efendi, Letaif-i Rivayat. • Batı tekniğine uygun ilk hikâye, Sami Paşazade Sezai, Küçük Şeyler. CUMHURİYET DÖNEMİ'NDE HİKÂYE • Millî Edebiyat sanatçılarının da eser vermeye devam ettiği Cumhuriyet Dönemi'nin ilk yıllarında daha çok, gözlemci gerçekçiliğe dayalı hikâyeler yazılmıştır. • Bu dönemde bazı sanatçılar hikâyelerinde toplumsal konuları, Cumhuriyet devrimlerini, yeni kurum ve değerleri ele alırken bazıları da bireyin iç dünyasını esas alan hikâyeler yazmıştır. • Ahmet Hamdi Tanpınar, Tarık Buğra bireyin iç dünyasını esas alan hikâyeler yazmışlardır. • Kemal Tahir, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Samim Kocagöz, Fakir Baykurt, Haldun Taner, Talip Apaydın gibi toplumcu gerçekçi yazarlar; hikâyelerinde köy ve köylünün sorunları, toprak kavgaları, köyden kente göç gibi toplumsal konuları ele almışlardır. • Nezihe Meriç, Yusuf Atılgan, Ferit Edgü modernist çizgide hikâyeler vermişlerdir. • Hüseyin Nihal Atsız, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Sevinç Çokum millî ve dinî duyarlılıkları yansıtan hikâyeler yazmışlardır. Cumhuriyet Dönemi Hikâye Örnekleri 1923-1940 - Leyla ile Mecnun, Reşat Nuri Güntekin - Otlakçı, Pazarlık, Memduh Şevket Esendal - Ses, Kamyon, Sabahattin Ali - Son Kuşlar, Lüzumsuz Adam, Sait Faik Abasıyanık - Teravihten Sahura, Ercüment Ekrem Talu Cumhuriyet Dönemi Hikâye Örnekleri 1940-1960 - Cevizli Bahçe, Kemal Bilbaşar - Ekmek Kavgası, Çamaşırcının Kızı, Orhan Kemal - Merhaba Akdeniz, Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı - Göl İnsanları, Kemal Tahir - Koca Öküzün Ölümü, Samim Kocagöz Toplumcu Gerçekçilik • Toplumcu gerçekçilik sosyal realizm, toplumcu dünya görüşü üzerine temellendirilmiş bir edebiyat akımıdır. • Bu akım, toplumu sosyal sınıflar arasında gerçekleşen çatışma alanı olarak değerlendirir. • Amacı, söz konusu sınıfsal çatışmayı ve bu çatışmanın toplumda yol açtığı etkileri ve sorunları yansıtmanın yanında bu sorunlara toplumcu çizgide çözüm yolunu da göstermektir. • Bu açıdan toplumcu gerçekçilik, toplum için sanat ilkesine bağlı olarak edebiyata eğitici bir işlev yükler. • Türk edebiyatında toplumcu gerçekçi anlayışla eser veren sanatçılar eserlerinde köy yaşamındaki sorunları, toprak kavgalarını, ağa-köylü çatışmasını; köyden kente göçün neden olduğu sorunları; büyük kentlerde yaşayan işçilerin, emekçilerin yaşam mücadelelerini ele aldılar. • Dünya edebiyatında toplumcu gerçekçilik akımının temsilcileri - Rus edebiyatında Maksim Gorki, Mihail Şolohov - Amerikan edebiyatında Jack London, John Steinbeck • Türk edebiyatında toplumcu gerçekçilik akımının başlıca temsilcileri Nazım Hikmet, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Fakir Baykurt, Samim Kocagöz, Sabahattin Ali, Kemal Bilbaşar... Modernist Hikâye • Modernist hikâyede gerçeklik karşısında kuşkucu ve tedirgin olan, iç dünyasına çekilen, yabancılaşan, toplumla çatışan, karamsar, bunalımlı, zayıf birey ele alınmıştır. • Bu tarz hikâyede kronolojik zamanda geriye dönüşlerle geleneksel anlatım ve yapıdan uzaklaşılmış, olay örgüsü ve mekân geri planda kalmıştır. • Modernist hikâye yazan başlıca sanatçılar Nezihe Meriç, Bilge Karasu, Yusuf Atılgan, Oğuz Atay, Adalet Ağaoğlu... DİL BİLGİSİ Cümlenin Ögeleri özet bilgiler için → tıklayın Oluşturulma Tarihi Ağustos 24, 2021 0440Ahmet Hamdi Tanpınar Türk edebiyatında eserleri olan şair olarak bilinmektedir. Aynı zamanda bu şair Cumhuriyet neslinin ilk öğretmeni olarak da geçmektedir. Şair daha çok şiirleriyle büyük kitlelere ulaşmıştır. Fakat şiir türünün yanında daha farklı sanat çeşitlerinde de eserleri edebiyatımıza kazandırmıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar kimdir, kısaca hayatı, edebi kişiliği, şiirleri, kitapları ve eserlerinin özellikleri hakkında detayları Hamdi Tanpınar hayatı ve eserleri edebi kişiliğiyle beraber bireylere Türk Dili Ve Edebiyatı alanında öğretilmiştir. Günümüzde de Ahmet Hamdi Tanpınar eserleri hala okunmakta ve popülerliğini korumaktadır. Ahmet Hamdi Tanpınar Kimdir? Kısaca Hayatı Cumhuriyet neslinin ilk öğretmeni olan Ahmet Hamdi Tanpınar Türk şair, deneme yazarı, siyasetçi, akademisyen ve edebiyat tarihçisi aynı zamanda romancıdır. Bu şair geniş okuyucu kitlesine Bursa'da Zaman şiiri ile ulaşmayı başarmıştır. Bu şiir şairin hayatında dönüm noktası olmuş ve tanınmasını sağlamıştır. Şairin doğum tarihi 23 Haziran 1901 olarak bilinmektedir. 24 Ocak 1962 yılında İstanbul'da vefat etmiştir. Tanpınar ailesinin üç çocuğundan en küçüğü olarak yaşamıştır. Lise eğitimini Antalya ilinde tamamlamıştır. Daha sonra eğitimi için İstanbul'a gitmiştir. Babası kadı olarak görev yapmıştır. Bu yüzden Sinop, Siirt, Kerkük beldelerinde de yaşamıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar Edebi Kişiliği Ahmet Hamdi edebi kişiliğinde edebiyat profesörlüğüne kadar yükselmiştir. Sanatçının roman, öykü, dememe, şiir, inceleme alanlarında birçok eseri bulunmaktadır. Özellikle şiirlerinde hece ölçüsü kullanmıştır. Yaşadığı dönem serbest şiirin moda olduğu bir dönemdir. Hece ölçüsü kullanarak yeni bir akım getirmiştir. Daha sonra ise kendisi serbest ölçüde de eserler vermiştir. Aynı zamanda siyasetçi de olan sanatçı makale ve edebiyat tarihi gibi çok yönlü çalışmalara imza atmıştır. Kısacası edebi kişiliğini Türk edebiyatının her türünden örnekler vererek karma hale getirmiştir. Ahmet Hamdi Tanpınar Şiirleri Ahmet Hamdi Tanpınar'ın unutulmaz şiirleri edebiyatımızda yer almıştır. Çok sayıda şiir eserlerini bizlere bırakmıştır. Bursa'da Zaman, Annem İçin, Başımızın Üstünde Bir Bulut, Bütün Yaz, Hatırlama, Mavi Maviydi Gökyüzü, Sabah, Yağmur, Selam Olsun, Ne İçindeyim Zamanın, Günlerimiz başlıca en bilindik şiir eserlerini oluşturmaktadır. Ahmet Hamdi Tanpınar Eserleri ve Kitapları Ahmet Hamdi Tanpınar'ın roman eserleri şöyle sıralanmaktadırHuzurSaatleri Ayarlama EnstitüsüMahur BesteSahnenin DışındakilerSuat'ın MektubuAydaki KadınAhmet Hamdi Tanpınar'ın deneme alanındaki eserleri şöyle sıralanmaktadırBeş ŞehirEdebiyat Üzerine MakalelerYahya KemalYaşadığım GibiAhmet Hamdi Tanpınar'ın inceleme alanındaki eserleri şöyle sıralanmaktadırTevfik Fikret19. Asır Türk Edebiyat TarihiAhmet Hamdi Tanpınar'ın hikaye alanındaki eserleri şöyle sıralanmaktadırAbdullah Efendinin RüyalarıHikayelerYaz YağmuruAhmet Hamdi Tanpınar kitaplarında derin konuları işlemiştir. Bu konular arasında çağdaşlaşma süreci, bu süreçte kişinin geleneksel kültürle modern kültür arasındaki sıkışması, yaşanılan çatışmalar, bu durumların toplum hayatına yansıması aynı zamanda kişinin iç dünyasında yer alan yansımalar da eserlerinde işlenmiştir. Ahmet Hamdi Tanpınar Eserlerinin Özellikleri Ahmet Hamdi Tanpınar çok yönlü edebi kişiliği ve sanatçı yönüyle dikkat çekmektedir. Sanatçının asıl önemli ve bilindik yani şair oluşudur. Fakat bunun yanında hikaye, roman, deneme gibi türlerde de eserler vermiştir. Özellikle şiirlerinde Yahya Kemal ve Ahmet Haşim'den etkiler görülmektedir. Genellikle şiirlerini hece ölçüsüyle yazmıştır. Fakat serbest nazım ile yazdığı birkaç adet şiiri de mevcuttur. Sanatçı Fransız şairlerini yakından takip etmiştir. Ayrıca sembolistlerden de etkilenmiştir. Romanlarında ise Marcel Proust’un zaman anlayışından etkilenmiştir. Şiirlerindeki konuları rüya, yalnızlık, aşk, zaman, sonsuzluk, hayal, güzellik ve musiki oluşturmaktadır. Eserlerinde kullandığı estetik olgusunu rüya ve masal özellikleri sayesinde işlemiştir. Sanatçı eserlerinde tarih konularından uzak durmaya çalışmıştır. İşlediği en önemli kavram ise zaman kavramıdır. Şiirleri de genel olarak üçe ayrılmaktadır. Dış alemi tasvir eden şiirler, ruh hallerini imajlar ve sembollerle anlatan şiirler, serbest imajlara dayanan şiirler bu üç kategoriyi oluşturmaktadır. Kitaptan SeçmelerAnkara Belki Millî Mücadele yıllarının bıraktığı bir tesirdir, belki doğrudan doğruya çelik zırhlarını giymiş ortada dolaşan bir eski zaman silahşoruna benzeyen kalesinin bir telkinidir; Ankara, bana daima dasitani ve muharip göründü. Şurası var ki şehrin vaziyeti de buna müsaittir. Daha uzaktan gözümüze çarpan şey iki yassı tepenin arasındaki geçidiyle tabii bir istihkam manzarasıdır. Ankara, uzun tarihinin şaşırtıcı terkipleriyle doludur. Asırlar içinde uğradığı istilalar, üst üste yangınlar ve yağmalar, şehirde geçen zamanların pek az eserini bırakmıştır. Acayip bir karışıklık içinde bu tarih daima insanın gözü önündedir. Türk kültürünün kendinden evvel gelmiş medeniyetlerden kalan şeylerle bu kadar canlı surette rast gele karıştığı, haşır neşir olduğu pek az yer vardır... Erzurum Hiçbir yerde memleketin Birinci Cihan Harbi'nde geçir­diği tecrübenin acılığı burada olduğu kadar vuzuhla görülemezdi. Bu, eski ressamların tasvir etmekten hoşlandığı şekilde, ölümün zaferi idi. Dört yıl, bu dağlarda kurtlara insan etinden ziyafetler çekilmiş, ölüm her yana dolu dizgin saldır­mış, seçmeden avlamıştı. Uğursuz tırpan durmadan, bir saat rakkası gibi işlemiş, rast geldiği her şeyi biçmişti. Bununla beraber, nüfusu altmış binden sekiz bine inen Erzurum Millî Mücadeleye ön ayak olmuş, Ermenistan zaferini idrak etmiş, yavaş yavaş sağ kalan hemşerilerini toplamaya başlamıştı. *** Erzurum Türk tarihine, Türk coğrafyasına 1945 metreden bakar. Şehrin macerası düşünülürse, bu yükseklik daima göz önünde tutulması gereken bir şey olur. Malazgirt Zaferinin açtığı gedikten yeni vatana giren cedlerimizin fethettikleri büyük, merkezi şehirlerden biridir. Tarihimizin ikinci dönüm yerinde, Millî Mücadelenin ilk temeli gene Erzurum'da atılır. Her şeye rağmen hür, müstakil yaşamak iradesi, ilkin bu kartal yuvasında kanatlanır. Atatürk, Erzurum'dan işe başlar. Tıpkı ilk fatihler gibi oradan Anadolu'nun içine doğru yürür; ordan başlayarak yurdumuzu, milletimizin tarihî hakları adına yeni baştan fethederiz. Konya Konya, bozkırın tam çocuğudur. Onun gibi kendini gizleyen esrarlı bir güzelliği vardır. Bozkırın kendini gizleyen esrarlı bir güzelliği vardır. Bozkır kendine bir serap çeşnisi vermekten hoşlanır. Konya'ya hangi yoldan girerseniz girin sizi bu serap vehmi karşılar. Çok arızalı bir arazinin arasından ufka daima bir ışık oyunu, bir rüya gibi takılır. Serin gölgeleri ve çeşmeleri susuzluğumuza uzaktan gülen bu rüya, yolun her dirseğinde siline kaybola büyür, genişler ve sonunda kendinizi Selçuklu Sultanlarının şehrinde bulursunuz. *** Mevlana şairdir. Şiiri inkâr etmesine, küçük görmesine rağmen Şark'ın en büyük şairlerinden biridir. Nasıl Garp Orta Çağı, bütün azap korkusu, içtimai düzen veya düzensizliği ile rahmaniyet iştiyakı ve adalet susuzluğu ile Dante'nin eserinde toplanırsa, Müslüman Şark'ta bütün varlık hikmeti, Hakk'la Hakk olmak ihtirası ve cezbesiyle Divan-ı Kebir'dedir. Bursa Bu devir, haddi zatında bir mucize, bir kahramanlık ve ruhaniyet devri olduğu için, Bursa, Türk ruhunun en halis ölçülerine kendiliğinden sahiptir, denebilir. Bu hakikati gayet iyi gören ve anlayan Evliya Çelebi, Bursa'dan bahsederken "Ruhaniyetli bir şehirdir." der. *** İster istemez sayarsınız Gümüşlü, Muradiye, Yeşil, Nilü­fer Hatun, Geyikli Baba, Emir Sultan, Konuralp... Bunlar hakikaten bir şehrin semt ve mahalle adları; yahut tıpkı bizim gibi muayyen bir zaman içinde yaşamış birtakım insanların anıldıkları isimler midir? Hepsinin mazi dediğimiz o uzak masal ülkesinden toplanmış hususi renkleri, çok hususi aydınlıkları ve geçmiş zamana ait bütün duygularda olduğu gibi çok hasretli lezzetleri vardır... *** Bu kuruluş asrından sonra Bursa, sevdiği ve büyük işlerde o kadar yardım ettiği erkeği tarafından unutulmuş, boş sarayının odalarında tek başına dolaşıp içlenen, gümüş kaplı küçük el aynalarında saçlarına düşmeye başlayan aklan seyrede ede ihtiyarlayan eski masal sultanlarına benzer. İlk önce Edirne'nin kendisine ortak olmasına, sonra İstanbul'un tercih edilmesine kim bilir ne kadar üzülmüş ve nasıl için için ağlamıştır. *** Evliya Çelebi, Bursa çeşmelerinden bahsettikten sonra sözü, "Velhasıl Bursa sudan ibarettir." diyerek bitirir. Canım Evliya! *** Şimdi Bursa'da asıl zamanın yanı başında, bizim için ondan daha başka ve daha derin olarak mevcut olan ikinci zamanı yapan şeyin ne olduğunu öğrenmiş gibiyim. Bu ses ve onun etrafı kucaklayan, her dokunduğu şeyin özünü bir ebediyette tekrarlayan akisleri, bu mevsimlerin ve düşüncelerin ezeli aynası, zamanın üç çizgisini birden veren tılsımlı bir aynadır. Sanatın aynası da bundan başka bir şey değildir. İstanbul Asıl İstanbul, yani surlardan beride olan minareyle camilerin şehri, Beyoğlu, Boğaziçi, Üsküdar, Erenköy tarafları, Çekmeceler, Bentler, Adalar, bir şehrin içinde âdeta başka başka coğrafyalar gibi kendi güzellikleriyle bizde ayrı ayrı duygular uyandıran, hayalimize başka türlü yaşama şekilleri ilham eden peyzajlardır. Her İstanbullu az çok şairdir; çünkü irade ve zekâsıyla yeni şekiller yaratmasa bile, büyüye çok benzeyen bir muhayyile oyunu içinde yaşar. Ve bu, tarihten gündelik hayata, aşktan sofraya kadar genişler. "Teşrinler geldi, lüfer mevsimi başlayacak." Yahut "Nisandayız, Boğaz sırtlarında erguvanlar açmıştır." diye düşünmek, yaşadığımız anı efsaneleştirmeye yetişir. Eski İstanbullular bu masalın içinde ve sadece onunla yaşarlardı. Bugün mahalle kalmadı. Yalnız şehrin şurasına burasına dağılmış, eski, fakir mahalleliler var. Birbirlerinin hatrını sormak, bir kahvelerini içmek, geçmiş zamanı beraberce anmak için zaman zaman gömüldükleri köşeden çıkan, bin türlü zahmete katlanarak semt semt dolaşan ihtiyar mahalleliler... Bugünün mahallesi artık eskiden olduğu gibi her uzvu birbirine bağlı yaşayan topluluk değildir; sadece belediye teşkilatının bir cüzü olarak mevcuttur. Zaten mahallenin yerini yavaş yavaş alt kattaki üsttekinden habersiz, ölümüne, dirimine kayıtsız, küçük bir Babil gibi, her penceresinden ayn bir radyo merkezinin nağmesi taşan apartman aldı. Beylerbeyi'nde, Emirgan'da, Kandilli veya İstinye'de günün her saati birbirinden ayrı şeylerdir. Beykoz, Çubuklu, ağaçlarının serin gölgesinde henüz son rüyalarını üstlerinden atmaya çalışırken Yeniköy ve Büyükdere gözlerinin ta içine batan güneşle erkenden uyanırlar. Kuzguncuk'ta sular, sahil boyunca, arasına tek tük sümbül karışmış bir menekşe tarlası gibi mahmur külçelenirken, ince bir sis tabakasının büyük zambaklar gibi kestiği İstanbul minareleri kendi hayallerinden daha beyaz bir aydınlığa benzer.

ahmet hamdi tanpınar hikayeler özeti