Dinelbette her insana söylediğini siyasetçiye de, doktora da, avukata da vs söyler. Ahlak, hak hukuk, yardımlaşma, kötülük yapmamak, iyilik yapmak, insanlar arasında fesat çıkarmamak. Özetle etik ile ilgili konular. Bunun yanısıra her müslümana farz olan ibadetle ilgili husular yine siyasetçiye de farzdır. Ustasanatçı İbrahim Tatlıses Kuruçeşme'de hayranlarıyla buluştu. Son günlerde oğlu Ahmet ve ilke eşi Adalet Hanım ile yaşadığı problemle gündeme gelen Tatlıses, konserde oğluna ateş püskürdü. "Akli melekeleri yerinde değil, vasi atansın" diye kendisine dava açan oğlu Ahmet'e "be gerizekalılar" diyerek isyan etti. AhmetÜnal Çeviköz 2014’te görevini tamamlayarak Türkiye’ye döndü. Haziran 2015 genel seçimlerinde CHP’den milletvekili aday adayı olmuştur. Ahmet Ünal Çeviköz, CHP’de Seyit Torun ve Faik Öztrak ile birlikte genel başkan yardımcısı görevini üstlenmiştir. Twitterda Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş. Etiketler: Ahmet Kaya Solfej, Bağlama Solfej, Solfej, Söyle Solfej. Hiç yorum yok: Yorum Gönder. Sonraki Kayıt Önceki Kayıt Ana Sayfa. Kaydol: Kayıt Yorumları (Atom) Kategoriler. Telgırafıntellerine kuşlar mı konar. Herkes sevdiğine böyle mi yanar. Gel yanıma yanıma da yanı yanı başıma. Şu gençlikte neler geldi garip başıma. Telgırafın tellerini arşınlamalı. Yâr üstüne yâr seveni kurşunlamalı. Gel yanıma yanıma da yanı yanı başıma. Şu gençlikte neler geldi garip başıma. Telgırafın Q8gyIG2. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmazŞahsın görünür rütbe-i aklı eserindeTakvimler 1996’yı gösteriyordu Ahmet Şensılay ile tanıştığımda. Yıldırım operasyonu ile katıldığı seçimleri kazanarak, sevgili Tolon Sökmen’in 16 yıllık başkanlığının ardından İstanbul Turist Rehberleri’nin yeni başkanı olmuştu. Sonrasında, her daim karşılıklı saygı ve sevgiye dayalı bir abi-kardeş ilişkimiz oldu. Zeki, çalışkan, dobra, pervasız, cesur ve lafını sakınmayan bir insandı. Eğilmedi, bükülmedi, dolayısı ile de bunun bedelini de her daim misliyle ödedi.Kaymakam Ahmet’ gerçekten kaymakamdı. Hem de en iyilerinden. Nerdeyse tüm bireyleri bürokrat olan iki ailenin torunu olarak 1952’de İstanbul’da doğdu. Galatasaray Lisesi’nden mezun olduktan sonra, ailenin etkisi mi, yoksa ilkokuldayken oynadığı Cevat Fehmi Başkut’un, Buzlar Çözülmeden’deki Deli Kaymakam’ rolünün mü bilinmez, gitti Ankara Üniversitesi Mülkiye Bölümü’nü kazandı, kazanmakla kalmadı birincilikle de bitirdi. Rol icabı deli kaymakamlıktan gerçek kaymakamlığa giden yoldaki adımlarından biri olan kaymakamlık kursunu da birincilikle doluSonrasında maceralarla dolu dokuz yıla yakın süren bürokratlık yaşamı, 12 Eylül askeri yönetimi tarafından 1402’lik olarak kamu görevinden uzaklaştırılması ile sona erdi. Boyun eğmek sözlüğünde olmadığı için altı yıl sonra Danıştay kararıyla geri döndü mülki idare amirliğine. Başladığı gün ise “Kimse beni mesleğimden atamaz, ben kendim bırakırım” dedi ve çok severek yaptığı mesleğinden kendi özgür iradesiyle ayrıldı. Bir süre özel sektörde yöneticilik yaptıktan sonra, öğrencilik yıllarındaki mesleği olan turist rehberliğine döndü. Ama ne dönüş. Altı yıl yaptığı İstanbul Rehberler Odası İRO Başkanlığı sırasında, bugün tüm Turist Rehberlerinin çatı örgütü olan Turist Rehberleri Birliği’ TUREB’i ve halen varlığını sürdüren Turist Rehberleri Vakfı TUREV’i kurdu. Eğer vakfa akar sağlamak için kurduğu REVAŞ daha yolun başındayken, Türkiye ekonomisini altüst eden o büyük ekonomik krizi atlatabilseydi, bugün Türk turizminin önde gelen şirketlerinden biri eseri varAltısı çeviri olmak üzere 13 kitabı, çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanmış 100’den fazla makalesi ve 1981 Yazko Çeviri Roman Büyük Ödülü vardı Ahmet Şensılay’ın. Bulabilirseniz Bir Taşra Bürokratının Anıları’ kitabını mutlaka en yakından tanıyanlardan, okuldaşı Prof. Dr. Suavi Ahipaşaoğlu, “Halikarnas Balıkçısından sonra Türkiye Rehberlik tarihine damga vurmuş ikinci kişidir” diye yazmış. Bence de onu en iyi tanımlayan cümle perşembe günü aramızdan ayrılıp eşi ve oğlunun yanına göçen Şensılay ya da dostları, meslektaşları arasındaki adıyla Kaymakam Ahmet’e Tanrım gani gani rahmet eylesin, geride kalan kızı değerli meslektaşım Senem’e de sabırlar varsa eğer hakkım benden taraf helâl olsun...Tarihe not düşmek adına, İstanbul, 6 Ağustos 2022 - sizin adınıza aradı Mehmet Ali Birand’ı… Hem de tatilinde… Hem de denizin tam orta yerinde yakaladı Demek ki mobil hatların baz istasyon yayılışları iyi… Önce, öylesine keyifli bir anında rahatsız ettiğimiz için özür diledik ama… Biliyorduk ki Kral Gazeteci Birand, mesleğimizi yaptığımız için bizi affeder… Çünkü yine biliyorduk ki “gazeteci her hal ve şart altında gazetecidir. Haber için bazen centilmenlikten de uzaklaşabilir” manifestosunun mucididir… Sorduk Mehmet Ali Birand’a… Ahmet Hakan’ı sorduk… Cüneyt Özdemir’i sorduk… Ayşenur Aslan’ı sorduk… Saba Tümer'i sorduk... Gazetecilerin ve Habercilerin Kralı da kendinden emin, hiç haber nekesliği yapmadan cevapladı sorularımızı… - Ahmet Hakan NTV'ye gidecek mi? - Ahmet Hakan hiçbir yere gitmeyecek… - Bu kadar eminsiniz yani? - Bu kadar eminim çünkü Ahmet artık CNNTÜRK ile özdeşleşti… Tarafsız Bölge denince akla CNNTÜRK’ten başka kanal gelebilir mi?.. - Ama NTV ile görüşmüş… - “Şöyle bir dinleyim bakayım ne diyecekler” diye düşünmüş görüşmüş… - Gitmiyor yani?.. - Gitmiyor, gidemez… izin vermeyiz… zaten yakında sözleşme yeniliyoruz… - Peki, Cüneyt Özdemir?.. Özdemir’i bırakıyor musunuz? - Nereden çıkarıyorsunuz yahu?.. O da bir yere gidemez… Cüneyt de en az Ahmet kadar özdeşleşti CNNTÜRK’le… fazlası var eksiği yok.. Tam on yıldır CNNTÜRK’te Cüneyt… nereye gidiyormuş?.. - Ama o da atv ile görüşmüş… - Görüşebilir… Hangi çağda yaşıyoruz.. CNNTÜRK’te çalışıyor diye başkalarıyla yapacağı konuşmalara da ambargo mu koyacağız?.. Bize yakışır mı öyle bir kabalık?.. - Cüneyt Özdemir de gitmiyor yani?... - Gitmiyor gitmiyor... Cüneyt de gidemez CNNTÜRK’ten… Yeni yayın döneminde saat onda gece gelecek ekrana. Yepyeni bir formatla hem de… Cüneyt de Ahmet de bizim efsaneleşmiş isimlerimiz….. .Hem ben sana bir şey söyleyeyim mi?.. Ahmet’in NTV’ye, Cüneyt’in de atv’ye gitmesine guruplar arası dengeler izin vermez. - Habertürk’teki gelişmeler için ne söyleyeceksiniz?.. - Habertürk zor doğrultur belini… Erdoğan Aktaş ve Zafer Arapkirli gibi çok değerli iki televizyoncuyu kaçırdılar ellerinden… Saba’yı biz aldık… Hafta arası her gece saat onbirde o muhteşem kahkahalarını CNNTÜRK ekranlarında atacak… İşleri zor… Çok zor... Ama herkesin başarmasını isterim.. Bu televizyonculuk bir yarış. Ne kadar kaliteli rakiplerimiz olursa biz de onlara yakalanmamak için o kadar çok çaba harcarız"... - Farklı bir CNNTÜRK izleyeceğiz yani.. - Çok farklı... Günboyu haber sunacağız. Akşam ana haberi kaldırıyoruz. Gün boyu haber sunan bir ekranda ayrıca ana habere ne gerek var? Bu arada bir avantajımız da olacak…. - Nasıl bir avantaj? - NTV önümüzdeki sezon eğlenceye ağırlık verecek… Habercilikte meydan bize kalacak… Önümüzdeki dönemin en çok izlenen haber kanalı olacağız… - Peki ya Ayşenur Aslan?.. - Ona lâf söyletmem… O, benim için de CNNTÜRK için de çok değerli.. Programı aynen devam edecek… Kendisi geri adım atmadıkça medya mahallesi ekranda olmaya devam edecek… - Ayşenur Aslan’ın programlarının devam etmesi bizler için de iyi olacak çünkü çok malzeme çıkıyor… Çok başarılı bir program yapıyor Ayşenur Aslan… Ancak… Bizim aldığımız duyumlara göre Cüneyt Özdemir ve Ahmet Hakan henüz CNNTÜRK’le sözleşme imzalamış değiller… atv, yeni yayın döneminde ankormanlık yapması için Cüneyt Özdemir’e büyük baskı yapıyor… Görüştüğümüz atv yöneticileri, Cüneyt Özdemir’in yeni ankormanları olacağı konusunda hem iddialı hem de ısrarlılar… Ahmet Hakan da iyileştikten sonra NTV yönetimi ile bir kez daha görüşecek… Nihai kararını ondan sonra verecek… da her zaman olduğu gibi medya mahallemizin haberlerini herkesten önce yayımlayacak… Mehmet Ali Birand’a gazetecilere olan sevgisi ve yardımı esirgemeyen gazeteci cömertliği için bir kez daha teşekkür ediyoruz… ADNAN BERK OKAN Ahmet Hakan’ın CNNTÜRK’te yayımlanan “Tarafsız Bölge” programını dinledim… Bütün katılımcılar mutlaka çok iyi niyetliydiler… Tabii ki programı yöneten Ahmet de… Ama… Cehenneme giden yolların iyi niyet taşlarıyla döşendiğini de unutmayalım… Beş erkek Küresel İsyanı tartışacaklardı, sözde… “İsyan” dedikleri de sanırsınız bizim Kabakçı Ayaklanması gibi bir şeydi, onlara göre… Oysa… Sosyalistlerin, Banka/Finans kesimince ezilen dünyanın bütün fukaralarına yönelik yayımladıkları “Wall Street’i işgal et” manifestosu gereği yapılan protesto eylemleriydi tartışacakları… Gelin görün ki bir tek o konuya girmeye fırsat bulamadılar… Tabii bunda, ekonomi konusunda hiçbir bilgisi olmayan Ahmet’in de kusuru vardı… Umarım Ahmet’in yönettiği son “Ekonomi” programı olur bu…Laf yarıştırdılar Peki…Küresel İsyanı! tartışmadıysalar ne yaptılar?.. Söyleyeyim Birbirleriyle laf yarıştırdılar… Kimler mi?.. Bir tarafta kendilerini Liberal zanneden Seyfettin Gürsel ve Süleyman Yaşar vardı… Diğer yanda ise gerçekten solcu olan ve gerçekten solcu kalmakta ısrarlı İzzettin Önder ve Koray Çalışkan… Az önce “kendilerini Liberal zanneden Seyfettin Gürsel ve Süleyman Yaşar” dedim… Evet… Arkadaşlar okurlarına “Liberal iktisatçı” havası basmayı seviyorlar ama Liberallikten fersah fersah uzaktalar… Çünkü… Liberal iktisatçılar, Sosyalist ve Kapitalist iktisatçılar gibi düşünmeseler de onların düşüncelerine saygı duyarlar… Onların anlattıklarını dinlerler…Oysa… Yaşar ve Gürsel, kendileri gibi düşünmeyen iki Sosyalist’i hiç konuşturmadı… Sürekli sözlerini kestiler… Yani… Baskıcı Devlet Kapitalizmi modelin iki sıkı sözcüsü olarak tebarüz ettiler… Diğer iki değerli akademisyen için ise “Gerçekten Solcu” diyorum… Çünkü… İkisi de çok okuyarak sadece gözlük camlarını kalınlaştırmayı başarabilmişlerdi… Sosyalist Kerem Çalışkan kardeş Kapitalizmi kafasında bitirmişti… Oysa Kapitalizm zaten sorunun ta kendisiydi… Sovyetler ve Demirperde ülkelerinde sistem nasıl Sosyalizmin doğru yönetilememesinden ve eksiklerinden dolayı çöktüyse; Kapitalizm de kendi açmazlarından, vahşiliğinden ve sadece sermayeyi koruma içgüdüsünden dolayı çökecekti… Liberaller, işte o muhtemel çöküşü önleyecek, bütün dünya insanlığını ferahlatacak çözüm arayışlarının peşindeydiler…Finans yamyamları Peki neden bulamıyorlar?.. Çünkü iktidarda olan Liberaller de piyasa ekonomisinden taviz vermemek uğruna; finans yamyamlarının emeklerine yağ sürmeye devam ediyorlar… Egemenlerin etkisinde kalan iktidar Liberalleri, sorunları Kapitalistler ve Sosyalistler gibi piyasada arıyorlar… Oysa sorunları piyasalarda aramak, piyasaları hiç bilmemektir… Çünkü… Dünyada yaşanan ekonomik krizin sebebi piyasalar değil; “Alacak – Verecek Yönetimi Arızası” ve “Gelir Arzı Noksanlığı”dır… Sistem; sadece para babalarının servetini korumaya yönelik olduğu için, krizi çözmeye çalışanlar çözüme de sadece para babalarının penceresinden bakıyorlar…Mortgage vahşiliği Ey güzel insanlar!..Üretilmiş ve yaratılmış bütün mal ve hizmetlerin değerleri arttı... Ama… Borçluların gelirleri aynı oranda arttırılmadı… Mevcut gelirleri ise sadece konut ve otomobil gibi mülkiyet taksitlerine gidince, sosyal refahı oluşturan kalemlere; sağlığa, eğitime, kültüre, tatile, giyime, eğlenceye harcayacak gelirleri kalmadı… Onlardan da vazgeçemeyen kredi borçluları onun içindir ki geri ödemeleri yapamadılar... Geri ödemeler gerçekleştirilemeyince Mortgage vahşiliği devreye girdi… Satın alınan konutlar, otomobiller; icra takibi bile yapılmadan alacaklı bankaların eline geçti… İnsanlar sokakta kaldı… Ellerinden otomobilleri alındı… Borçluyu kurtarın, alacaklıyı değil...Mevcut sorun Bankaları ve diğer finans kurumlarını Alacaklıları kurtarınca çözülecek sanıldı… Çözülemedi… Çözülemezdi de… Yine çünkü… Bugün artık asıl olan alacaklıları değil borçluları kurtarmaktır… Borçlular kurtulursa, alacaklılar zaten kurtulacaklardır… Ve… Asıl sorun, devletin vergi gelirlerini arttırarak da çözülemez… Yani, Amerikalı işadamlarının “biz fazla vergi verelim sorun çözülsün” demeleri de sorunu çözmez… Gerek Amerika’da ve gerekse de AB’de devlet bastığı paralarla tüketici borçlu yerine banka/finansı alacaklıyı kurtarmayı tercih etti… Sorun bitmedi daha da azdı… İşte bu küçük boyutlu borçlu ayaklanmaları sadece alacaklının kurtarılmaya çalışılmasından kaynaklanıyor… Onun için borçlu isyan ediyor…Çözüm ne peki?..Dedim ya… Çözüm, tüketiciyi kurtarmaktan geçiyor… Bunu kim ve nasıl yapacak?.. Tabii ki Devlet… Liberal bir sistemde Devlet bir nevi sigorta kurumu gibidir… İşte böyle hasar günleri için vardır…Dünya ekonomisini yönetenlere soruyorum Deyin ki para basıp alacaklıyı kurtardınız… Peki… Kurtulan Banka/Finans sistemi batan parasını borçlu yerine Devletten alırsa, eline geçen yeni kaynağı kime satacak?.. Kredi talebini nasıl yaratacak?.. İşte bu sorumun cevabı şudur“Bu ekonomik kriz borçluları kurtarmadan çözülmez” Borçluları kurtarmak için ne yapılacak?.. Onu da söyleyeyim Kredi borçluları Merkez Bankası’na borçlanacak… İlk ödemeleri 10 yıl sonra başlamak üzere yeni bir borç yapılandırmasına en az 20 yıl, sıfır faizle gidilecek… Merkez Bankası, eski borçlulardan alacağı senetler karşılığı alacaklı banka/Finans kurumlarına para verecek… Biliyorum…Banka/Finans sözcüleri bu önermemi de beğenmeyecekler... 1994 yılından itibaren yıllarca “karşılık ayırıp para basalım” dediğimde de beğenmemişlerdi… Ama… Sonunda başımıza gelenleri ve iç borçların nereye çıktığını gördük… Bu önerimi de beğenmeyebilirler… Ama bu önerimi her ortamda herkesle tartışmaya hazırım…Çünkü bu kadar basit değil...Ama fazla karmaşık da değil... adnanberkokan Kamuoyunda “Cübbeli Ahmet Hoca”olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü hakkında operasyon yapılacak’ iddiası gündeme geldi. İddianın sahibi ise Hürriyet yazarı Ahmet Hakan. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın, adını anmadan Ünlü’ye yönelttiği eleştirileri değerlendiren Hakan, “Adnan Oktar’ın telefonunun ardından, sabahın köründe bir de Cübbeli’nin telefonu mu gelecek bana?” dedi. Ahmet Hakan, “Bu ne ciddiyetsizlik” başlığıyla yayımlanan yazısında “Diyanet İşleri Başkanı en son Adnan Oktar’ı sert eleştirmiş, ardından Adnan Oktar grubuna operasyon gelmişti” ifadesini kullandı.”Acaba? Cübbeli’ye de mi?” diyen Hakan, şöyle devam etti “Ne yani? Adnan Oktar’ın telefonunun ardından, sabahın köründe bir de Cübbeli’nin telefonu mu gelecek bana Hafazanallah! Hafazanallah!” NE OLMUŞTU? Kamuoyunda Ahmet Mahmut Ünlü olarak bilinen Cübbeli Ahmet’in anlattığı Abdülkadir Geylani’nin pişmiş tavuğu canlandırdırma hikayesi üzerine Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi’nde yaptığı konuşmada bu duruma dikkat çekmişti. “Din, kesinlikle, ticari beklentilerin, çıkar tutkusunun, popülist kaygıların aracı ve payandası haline getirilmemelidir” diyen Erbaş, şöyle devam etmişti “Dinin temel kaynaklarına ve akla aykırı, gerçeklere dayanmayan söylemler, hikâyeler, rüyalar üzerinden din anlatılarak vatandaşlarımızın samimi duyguları istismar edilmekte ve sömürülmektedir.” iddiasında bulunmuştu. Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇 Hadi vicdan yok, hukuk yok, adalet yok, utanma yok diyelim; dünyada ve ahrette hesap verme korkunuz da mı yok! Kendi postunuzu kurtarmak, suçlarınızı gizlemek, çıkarlarınızı pekiştirmek için dört bir yanı ateşe vermekten, masum insanları ölüme göndermekten çekinmezsiniz; biliyoruz da, o ateşte benim hânem de yanar, her ölümde binlercesi dirilir karşıma çıkar diye düşünebilecek akıldan da yoksun musunuz? Çocuklarımızın ölümünü şehitlik diye allayıp pullayarak, ötekilerin çocuklarını “ölü ele geçirdik” diye böbürlenerek, vicdanını kuruttuğunuz zavallı insanlara meydanlarda idam naraları attırarak, kadınları, çocukları evlerde sokaklarda öldürerek, iş cinayetlerini yok hükmünde sayarak ölümü kanıksattınız; insanları birbirinin canına kast etmiş nefret makinelerine, ülkeyi kin, nefret, ölüm ülkesine dönüştürmeyi becerdiniz. Şimdi bu başarınızla övünebilirsiniz, tahtınızı cesetlerin üzerine kurup iktidarınızı nefret ve kötücüllükle tahkim edebilirsiniz. Hrant’tan Ahmet Türk’e uzanan yol Sadece son on beş yılda değil, on yıllardır bu ülkede yüzlerce, binlerce aydın suikastlara kurban gitti. Hepsinin faili, daha doğrusu azmettireni meçhul kaldı. Uğur Mumcu’dan Ahmet Taner Kışlalı’ya, Musa Anter’den Hrant Dink’e, Tahir Elçi’ye… Ve şimdi sıra Ahmet Türk’e mi geldi? Hrant’ımızı, Elçi’mizi tetikçilerinize kurşunlattınız, Ahmet Türk’ü sağlık durumundan, yaşından yararlanıp eziyet ederek öldürmeye çalışıyorsunuz. Hem de saklayıp gizlemeye gerek görmeden küstah bir pervasızlıkla gözlerimizin önünde. 75’e dayanmış yaşını, yıllardır kalbinde pille yaşadığını, Diyarbakır işkencehanesinde kendisine yaşatılanların tahribatını hesaba katmaya bile gerek duymadan. İki ayda İstanbul’dan Elazığ’a, oradan bilmem nereye hapishane hapishane dolaştırarak, salıverilmesi için gerekli Adlî Tıp raporu için aynı gün içinde Elazığ’dan İstanbul’a getirip yine Elazığ’a geri götürerek ve de o raporu vermeyerek. Eyyyy irili ufaklı, aşağıdan yukarı, ayaktan başa bütün muktedirler! Barışçılıkta, insanlıkta, bu topraklara çıkarsız bağlılıkta, memleket ve halk sevgisinde topunuz Ahmet Türk’ün tırnağı olamazsınız. Belki de içten içe bunu sezdiğiniz için bu kadar öfkeli, bu kadar zalimsiniz. Türk’ün tahliye haberi şimdi geldi Ahmet Türk’ün tahliye haberi yazıyı yarılamışken düştü ekranlara. Ama yazımı değiştirmiyorum. Yarın bir yerlerden emir gelir, bir namuslu hakim tahliye ederken üst akla bağımlı bir başkası yeniden tutuklar. Daha birkaç gün önce HDP milletvekilleri Meral Danış Beştaş ve HDP sözcüsü Ayhan Bilgen örneğinde yaşadık bu durumu. Bu defa korktunuz; öylesine açık, öylesine vahim bir vicdan ve hukuk ihlali vardı ki Türk’ün tutuklu yargılanmasında, insanların yetti artık deyip suskunluklarını yenecekleri bardağın son damlası olabilirdi. Ahlakını vicdanını büsbütün yitirmemiş, aklını kaybetmemişse kimsenin terörist diye damgalayamayacağı, her zaman barıştan, çözümden yana olmuş, Kürt halkının sağduyulu, namuslu, cesur sesidir o. Ve bazen sessizlik sizlerin gümbürtülü nutuklarınızdan, dehşetengiz tehditlerinizden daha güçlüdür. Hedef barış, huzur, kardeşlik Eskilere gitmeyelim; Hrant, Elçi ve Türk üzerinden konuşalım. Üçünün ortak özelliği barış insanları olmaları; dil, din, etnik köken, kültür, inanç farkı gözetmeden bu ülke insanlarının, bütün halkların ortak vatanda eşit yurttaşlar olarak huzur içinde yaşamaları için mücadele vermeleridir. Üçünün ortak özelliği kişilikleriyle, yaşam ve edimleriyle kazandıkları saygınlıktır. Üçü de katıksız barış insanlarıdır. Onları hedef haline getiren bu özellikleridir. Çürüdüğü bugün yaşadıklarımızla iyice ortaya çıkan devlet mekanizmasının dişlileri arasına yuvalanmış derin çetelerin, “devlet aklı” denilen lanetli zihniyetin planları doğrultusunda onları hedef almalarının nedeni budur. Hrant; bu aklın adım adım hazırladığı plan doğrultusunda, Türk Gladyosu’nun asker-sivil -kimi de hukukçu görünümlü- elemanlarının, beyinleri şoven milliyetçi ideolojiyle yıkanmış bir/birkaç genci tetikçi olarak kullanmalarıyla öldürüldü. Çünkü o, Ermeni meselesini sadece siyasette değil yüreklerde de barış yoluyla çözebilecek kişiydi. Tahir Elçi, Kürtlerin en barışçı seslerindendi, birleştiriciydi, çözüme odaklıydı. Barış ve çözüm gerçekten istenseydi el üstünde tutulması, sakınılması, danışılması gerekiyordu. Bir televizyon programında toplumsal linçe uğratıldı, tutuklandı, tepkiler üzerine serbest bırakıldı ve o andan itibaren tıpkı Hrant gibi hepimizin gözleri önünde adım adım ölüme gönderildi. Ahmet Türk için başka bir yöntem düşünülmüştü. Pek kaba, pek açık seçikti ve de referandum öncesinde sağlığının büsbütün bozulması bölgeden iktidara yönelebilecek birkaç evet oyunu hayır’a çevirebilirdi. Şimdilik göze alamadılar. Zulmü ölümü kanıksayan toplum kirlenir Ölümün sıradanlaştığı, şehitlik adı altında yüceltildiği, silahın, kanın, kinin ahlak normu olduğu, katilin kahraman mazlumun hain sayıldığı bir toplumda insanlar kötücülleşir, kirlenir. Muktedirler iktidarlarını kötücülleştirdikleri, vicdanlarını ahlaklarını ipotek altına aldıkları kitlelerle pekiştirirler. Elinde silah poz verip “Hayır diyenleri tıpkı 15 Temmuz’daki gibi sokaklarda bekliyor olacağız” diyen iki katil adayı zavallı gözaltına alındığında “Vatanımızı ve milletimizi sevdiğimiz için böyle yaptık” deyince serbest bırakılır. Parkta Gesi Bağları türküsünü söyledikleri için tutuklanan gençler aylarca hapiste kalır. Barış istiyoruz diyenlere davalar açılır, “kanlarınızda duş yapacağım” diyen ikinci sınıf mafya babaları iktidarın en güvenilir destekçisi olur. Değerlerin alt üst olduğu, vicdanını yitirmiş, bölünmüş, yarılmış bir toplumda kötücüllük ve lumpenlik üzerine kurulu tahtların temeli çürüktür, er ya da geç yıkılır. Mesele o zamana kadar yaratılacak tahribatın engellenebilmesinde.

ahmet te mi ahmet de mi