AkkL. Türkiye’de sahte fatura ve belge düzenlemede her mali yıl için ayrı ayrı ceza verildiğinden, sonunda 40 yıla kadar hapis cezası çıkan davalar oldu. Planlanan reform kapsamında her hesap dönemi için ceza yerine zincirleme suç kavramı gündemde... Bu, 70 bine yakın mağdur için sevindirici bir gelişmeBirçok ülkede olduğu gibi, Vergi Usul Kanunu VUK 359’a göre Türkiye’de de sahte fatura, belge düzenleme, 18 aydan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılan bir metninde açıkça yer verilmemesine rağmen, kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesine de bir tür aykırılık içerecek şekilde, her mali yıl için ayrı ayrı ceza verildiğinden, 40 yıla kadar hapis cezası verilen davalar ki cezalar, ıslah edici olmaktan ziyade imha edici sonuçla neden olmuş. Hem de sadece sahte faturayı düzenleyeni değil, ailesini, işini, tüm sosyal ve ekonomik hayatını!Yorum kurbanı!Sebebi de, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 5/3/2002 tarih 2002/179 sayılı kararında, “sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı fatura kullanma suçlarının oluşumu bakımından vergilendirme - tarh döneminin esas alınmasının vergilerin türleri ve hatta aynı vergi türü bakımından farklı uygulamalara, sonuçta eşitsizliğe, içtima kuralı da nazara alındığında adaletsizliğe” yol açacağı düşüncesiyle, her hesap döneminin ayrı bir suç olarak kabul edilip cezalandırılmasının daha adil olacağı sonuçta tam tersi sonuç ortaya çıkmış, bir kimsenin aralık ayında başlayıp ocak ayında bitirdiği sahte fatura düzenlemesine, her bir mali yıl için ayrı ayrı ceza verilmesi neticesinde 12 yıla varan hapis cezaları hata; VUK 359 a-2’deki naylon faturayı, “düzenleyenler veya kullananlar” ifadesi, bir kimsenin kendi düzenlediği faturayı kullanması halinde iki ayrı suç işlediğini kastetmemesine rağmen, faturayı düzenleyip kullanana iki suç işlemiş gibi ceza veriliyor; düzenleme ayrı bir suç, kullanma ayrı bir suçmuş gibi sahte fatura düzenleme ve kullanma eylemi aynı kişide birleşmişse, bu kişi tek bir suç işliyor. Ondan sahte faturayı alıp kullanan da kendisi ayrı bir suç işliyor. İkinci hata; zincirleme suç olan eylemleri zamansal olarak mali yıllara bölüp, her bir mali yılı ayrı bir suç işlenmiş gibi bütünlüğü varBir eylem bütünlüğü olmasına rağmen, 31 Aralık’a kadar ayrı bir suç, 1 Ocak’tan sonrası için de ayrı bir suçmuş gibi cezalandırma, “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir” biçimindeki TCK md 43’e de son buldu çalışmalara başlandıTBMM Adalet Komisyonu, VUK 359 düzenlemesinin yarattığı mağdurların yoğun mesajlarının ardından, konuyu milletvekilleri ve Adalet Bakanlığı ile istişare etti. Her hesap dönemi için ayrı ayrı cezalandırma yerine zincirleme suç kavramı içinde değerlendirmenin daha adil olacağı gündeme hazırlanmış bir taslağın Adalet Bakanlığı’nda olduğu biliniyordu, ancak ne zaman gündeme alınıp alınmayacağı belirsizdi. Adil bir düzenleme üzerinde görüşme ve çalışmalara başlandığı belirtiliyor. Bu, 70 bine yakın mağdur ve aileleri için çok sevindirici bir rakam abartılı değil...70 bin rakamı abartılı bir kalem değil, bunun içinde mahkum olmuşlar, halen yargılananlar ve soruşturma safhasında olanlar var. 2019 yılında VUK’a muhalefetten dolayı açılan dava sayısı, uyarınca sonuçlandırılan soruşturmalardaki suçlara ilişkin verilen kararlardaki ilk 10 suç grubu incelendiğinde; kamu davası açılması kararının en yüksek oranlarda verildiği suç yüzde 77 olarak Vergi Usul Kanunu’na 2019’da ceza mahkemelerine özel kanunlar uyarınca açılan davalardaki suç sayılarının suç türüne göre dağılımında ise VUK’a muhalefet suçu, yüzde oranı ile beşinci gerektiren özel bir suç türü...VUK 359’da yapılacak yasal “düzeltme” ile sorun kesin olarak çözülecek olsa da, yasama süreci tamamlanıncaya kadar Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda da konu görüşülecek ve karar ki HSK kararıyla bazı yargı bölgelerinde 1. Asliye Ceza Mahkemeleri kaçakçılık suçları için görevlendirilmişse, VUK suçları için de özel mahkemeler görevlendirilebilir. HSK’nın buna yetkisi var ve yasal düzenlemeyi beklemek gerekmiyor. Vergi kaçakçılığı ihtisas mahkemelerinin kurulması ve özel vergi kaçakçılığı soruşturma savcılarının atanması, açılan dava sayısını azaltacağı gibi, mahkumiyet oranını da kaçakçılığı uzmanlık gerektiren özel bir suç türü. Vergi suçlarını soruşturan uzman savcıların olması, vergi dairelerinden alınması zorunlu mütalaaların iddianame gibi sunulmasını da olmayan memur ve müfettişler tarafından hazırlanan mütaalalar bazen soruşturmanın ve yargılamanın hukuken yanlış yönlendirilmesine neden olabiliyor. İhtisaslaşmış mahkemelerce yargılamanın yapılması, daha adil sonuçlar verecek, hakimleri bilirkişi raporlarına bağlı kılmaktan ÇÖZÜM ÖNERİMVUK 359 a-2’deki naylon faturayı, “düzenleyenler veya kullananlar” ifadesinin, “düzenleyip kullananlar veya kullananlar” ifadesi ile değiştirilmesi, tek eylemin iki kere cezalandırılmasını 359’a eklenecek şu şekilde bir fıkra ile de zincirleme suç sorunu çözülmüş olur; “344 üncü madde kapsamında vergi ziyaı cezası kesilmesi, bu madde kapsamına giren suçlar hakkında Türk Ceza Kanunu’nun 43 üncü maddesinin uygulanmasını engellemez.”Bana göre an kaliteli yargılama, vergi mahkemeleri ile vergi kaçakçılığı yargılaması yapacak ceza mahkemelerinin birleştirilmesi ile vergi kaybı olup olmadığını, düzenlenen belgelerin sahteliğini yargılayan vergi mahkemeleri, aynı zamanda ceza yargılamasında da görevli sayılabilirler. Vergi hakimleri ile ceza hakimleri birlikte görev yapabilirler. İdari yargılamayı ceza yargılaması ile birleştirmenin radikal bir çözüm önerisi olduğunu yargılama sürecinin kısaltılması, usul ekonomisi, uzmanlaşma gibi hususlar dikkate alındığında, üzerinde düşünmeye değer!YENİ HUKUK KİTAPLARITicari davanın nerede açıldığı çok önemliBu haftanın hukuk kitabı, Levent Börü ile Ankara BAM 3. HD Başkanı İlker Koçyiğit’in yazarı oldukları “Ticari Dava” adlı eserleri. Kitap, bir akademisyen hukukçu ile yıllarca ticaret mahkemesi başkanlığı yapmış hukukçu tarafından yazılınca, hem uygulamadaki akla gelen bütün soruların cevabını içerir, hem de doktrindeki tartışmalara yer verir nitelikte. Ticari bir davanın nerede açıldığı çok önemli. Görevsiz mahkemede açılması, iki kere mahkeme ve avukatlık ücreti ödenmesi sonucunu doğurabilir. Özellikle şirket danışmanlığı ve avukatlığı yapanlara yarayacak bir kitap! Her vergi yılına ayrı bir ceza verilen kanun tekniği çağ dışı bir anlayıştır. Bunun yanı sıra diğer her suçta zincirleme suç hükümleri uygulanırken, bu suçta zincirleme suç hükümleri her yıl için ayrı uygulanıyor. Yani taraf aynı, olay aynı, yıl farklı diye her yıla ayrı zincirleme suç hükümleri uygulanıyor. Evrensel hukuk ilkesi ihlal ediliyor Tüm bu yanlışların yanında bir de en temel evrensel hukuk ilkesi ihlal ediliyor; Ne Bis In Idem ! Yani kimseye bir fiilden dolayı iki ceza verilemez. Uygulamada ise kişiye hem vergi cezası, hem hapis cezası veriliyor. Anayasa Mahkemesi ise bu yönden bir inceleme yaptı. Sahte belge düzenleme veya kullanma suçlarında ayrıca vergi cezası verilmesinin kanun koyucunun tasarrufunda olduğunda karar kıldı. Bu kararlarını hukuken desteklemem mümkün değil. Vergi cezası da neticeten bir cezadır. Kesinlikle uygulamada ya hapis cezası ya da para cezası verilmelidir. Sorunun çözümü için bir adım ama... Anayasa Mahkemesinin yaptığı bir diğer inceleme ise vergi mahkemeleri ile ceza mahkemeleri kararlarının birbirini bağlamaması sorununa yönelik. Yüksek mahkeme bu yönden ise iptal kararı aldı. Buna göre Anayasa Mahkemesi; “Ceza mahkemesi kararları ile vergi cezalarını uygulayacak makam ve mercilerin kararlarının karşılıklı bağlamazlığına ilişkin kurala ilişkin; cezalandırma süreçleri tamamlayıcı amaçlar taşısalar ve öngörülebilir olsalar bile delillerin toplanması ve değerlendirilmesi ile olguların tespitinde etkileşimin sağlanmasına, ilk olarak kesinleşen süreçte uygulanan yaptırımın sonradan kesinleşende dikkate alınmasına ve süreçler arasında zamansal yönden bağlantı sağlanmasına engel olan kuralın aynı fiilden dolayı yeniden yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesine aykırı olduğu” sonucuna varmıştır. Yani önce karar veren vergi mahkemesi ise ceza mahkemesi, ceza mahkemesi ise vergi mahkemesi bu mahkeme kararına uygun karar vermek zorunda artık. Bu büyük sorunun çözümü için bir adım, ama asla yeterli değil. Sevindirci haber Hali hazırda mağdur olanlar için ise sevindirici bir haber Denetimli serbestlik için koşullu salıverilme yılının 3 yıl yerine 5 yıl olarak değiştirilmesi gündemde. Belirli suçlar haricinde tarihinden önce işlenmiş suçlar yönünden hali hazırda koşullu salıverme süresi, infazının bitimine 3 yıl kalan kişiler için uygulanıyor. Buna ilişkin bir taslak metin okudum. Eğer bu taslak gerçekleşirse, VUK 359 mağduru pek çok insan en azından fiili olarak cezaevinde olmaktan kurtulacaktır. Soru A’dan aldığı mal/emtia için, B’ye fatura düzenlettiren C’nin cezai sorumluluğu hakkında, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu VUK mi, mi uygulanacaktır? İlgili Hükümler VUK göre, “Defter, kayıt ve belgeleri tahrif edenler veya gizleyenler veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar hakkında on sekiz aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Varlığı noter tasdik kayıtları veya sair suretlerle sabit olduğu halde, inceleme sırasında vergi incelemesine yetkili kimselere defter ve belgelerin ibraz edilmemesi, bu fıkra hükmünün uygulanmasında gizleme olarak kabul edilir”. İlgili hükümde muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge, “Gerçek bir muamele veya duruma dayanmakla birlikte bu muamele veya durumu mahiyet veya miktar itibariyle gerçeğe aykırı şekilde yansıtan belge” şeklinde tanımlanmıştır. VUK göre, “Vergi kanunları uyarınca tutulan veya düzenlenen ve saklama ve ibraz mecburiyeti bulunan defter, kayıt ve belgeleri yok edenler veya defter sahifelerini yok ederek yerine başka yapraklar koyanlar veya hiç yaprak koymayanlar veya belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”. İlgili hükümde sahte belge, “Gerçek bir muamele veya durum olmadığı halde bunlar varmış gibi düzenlenen belge, sahte belgedir.” şeklinde tanımlanmıştır. Aşağıda, Ceza Hukuku açısından şekli-fikri sahtecilik tartışmasına girilmeksizin, mesele yalnızca Vergi Hukuku yönü ile incelenmiştir. Şekli bakımdan sahte olan faturada, esas itibariyle bir mal veya hizmet alımı da olabilir, fakat bu mal veya hizmetin karşılığında düzenlenen faturanın kendisi kısmen veya tümü ile sahtedir. Bu durumu, VUK kapsamında ele almak gerekir. Mal veya hizmet alımı gerçek olsa da, bu alımın karşılığında düzenlenen fatura sahte ise, fail veya failler hakkında VUK tatbiki gündeme gelecektir. Cevap Bir mal hareketi veya hizmet ifası olmaksızın düzenlenen belge “sahte belge” kabul edilmektedir. Örneğin, satın alınmayan bir mal veya hizmet için satın alınmış gibi fatura düzenlenmesi sahtecilik faaliyetini, düzenlenen fatura da sahte belgeyi oluşturmaktadır. Sahtecilik yapan mükellef vergi doğuran ticari faaliyetini vergi dairesinden gizleyerek, hiç vergi ödememek veya daha az vergi ödemek ya da sahte belge düzenlemek suretiyle komisyon almakta, dolayısıyla haksız kazanç elde etmektedir. Belgeyi kullanan mükellef ise, giderlerini fazla gösterip vergi matrahını düşürerek hiç vergi ödememek veya daha az vergi ödemek amacıyla hakkı olmayan bir indirimden yararlanmaktadır. Kanun koyucu, belge düzenine aykırı olan sahte belge düzenleme ve kullanma fiilleri için diğer kaçakçılık fiillerine nazaran daha ağır bir yaptırım öngörerek, cezanın önleyici fonksiyonunu ön plana çıkarmayı amaçlamış, doğrudan mali sistem ve otoritenin, belge düzeninin zayıflatılmasının önüne geçmeyi hedeflemiştir[1]. Vergi kaçakçılığı suçu açısından “sahte belge düzenlemek” ve “sahte belgeyi kullanmak” fiilleri birbirinden bağımsız olup, VUK bendinde yer alan bu fiillerin seçimlik hareketli suçlar olarak düzenlendiği görülmektedir. Suçun gerçekleşmesi için vergi kanunları uyarınca düzenlenen, kullanılan, saklanan veya ibraz mecburiyeti bulunan bir belgenin tek başına sahte olarak düzenlenmesi veya başkası tarafından sahte olarak düzenlenmiş bir belgenin kullanılması, suçun unsurlarının gerçekleşmesi, dolayısıyla vergi kaçakçılığı suçunun oluşması için yeterlidir. Diğer görüşe göre, sahte belgeyi düzenleyen kişinin aynı zamanda bu belgeyi kullanan kişi olması ihtimalinde tek suç oluştuğunun kabulü gerekeceği; zira sahte belge düzenleme ve kullanma suçları birbirinden ayrı ve bağımsız suçlar olup, failin yalnızca sahte belge düzenleme suçundan cezalandırılacağı savunulmaktadır[2].Aynı belgede iki farklı fiille, hem muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge ve hem de sahte belge niteliğindeki belgelerin düzenlenip kullanılması ve bu durumda suçun tespiti ve cezalandırmanın hangi suça göre yapılacağı hususları incelenmelidir. Örneğin, faturada bir malı değerinden fazla gösterirken, diğer bir mal hiç alınmadığı halde alınmış gibi gösterilebilir. Böylelikle tek bir belgede gerçekleştirilen iki farklı eylemden söz edilebilecek ve iki ayrı ceza verilmesi gerekecektir. Bu konudaki diğer bir görüş, “aynı belgede” sahtecilik ve yanıltıcılık unsurlarının bir arada bulunması halinde, TCK düzenlenen “fikri içtima” hükümleri gereğince faile, en ağır cezayı içeren sahte belge düzenleme veya kullanma suçundan ceza verilmesidir. Satış için düzenlenen faturaya gerçekte var olmayan bir satışın eklenmesinde ise, kısmi sahtecilik gündeme gelebilecektir. Gerçekte olan bir durumun sadece unsurlarında farklılığa gidilmek suretiyle gerçeği yansıtmaktan uzaklaşılması, o belgeyi muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge haline getirir[3]. Bu düşünceye göre, VUK göre faturanın şekli ve faturanın nizamı düzenlenmiştir. Kanunun 231. maddesinin 1. fıkrasının 4. bendinde, “Faturaların baş tarafında iş sahibinin veya namına imzaya mezun olanların imzası bulunur.” düzenlemesi yer aldığından, fatura üzerine atılan imzanın faturayı düzenleyenin irade beyanını yansıttığı kabul edilmelidir. Muhteviyatı itibariyle yanıltıcılık ve sahtecilik unsurlarının birlikte bulunduğu aynı faturada, irade beyanını yansıtan imza ve fatura bir olduğundan, iki eylemin varlığından bahsetmenin mümkün olmadığı, biri diğerinin unsuru veya ağırlaştırıcı sebebi de sayılmadığından, bir fiille VUK hükümlerinde tanımlanan birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet verildiğinin kabulü ile “fikri içtima” müessesinin uygulanması gerekir. Bu görüşe, sahtecilik ve yanıltıcılık faaliyetini içeren iki farklı eylem gerçekleştirildiğinden bahisle iştirak etmemekteyiz; zira TCK bir fiilin icrası ile birden fazla farklı suçun oluşması hali düzenlenmiştir. Aynı belgede, gerçekte hiç alınmayan bir malın gösterilmesi ile alınan bir malın içerik itibariyle değiştirilip fiyatı farklı olan diğer bir malla değiştirilmesi ayrı fiillerdir. İki farklı eylemin varlığı, TCK uygulanmasına engel teşkil edecektir. TCK anlamında eylemde birlik, ancak fiilin aynı fiil olması ile mümkündür. Fatura bir olsa da, fatura üzerinde kayıtlı işlem iki veya üç ayrı alışverişi konu edebilir. Eylemin birliği, fatura üzerinde imzanın ve dolayısıyla beyanın tekliği ile açıklanamaz. Burada mesele, düzenlenen fatura olmayıp faturanın içeriğinde geçen alışveriş sayısıdır. Her bir alışveriş, ayrı eylem kabul edilmelidir. TCK lafzı ve ruhu da bu kabule uygundur. Bu sebeple, fatura üzerinde yer alan ve her birisi ayrı işlemin konusu olan alışverişleri dikkate almaksızın, yalnızca faturanın birliğinden yola çıkılmak suretiyle TCK uygulanması, aynı apartmanda bulunan, birden fazla dairede yapılan hırsızlığın “fikri içtima” kapsamına yol açar ki, bu müessesinin “suçta ve cezada kanunilik” prensibine aykırı şekilde genişletilip tatbiki isabetli değildir. Konuyu, bir evden yapılan ve birden fazla malın çalınması ile de açıklayamayız. Çünkü VUK açısından, esas olan fatura değil, elbette o belgeye konu edilen alışverişlerdir. Çünkü fail, her bir alışverişi ayrı icra etmekte ve her birisinden de ayrı sonuca ulaşmaktadır. Bir başka ifadeyle, ortada aynı anda bir fiille işlenen birden fazla farklı suç da bulunmamaktadır. VUK veya b’nin, yani suça konu aynı fiilin birden fazla işlenmesi ise dikkat çekicidir. Çünkü burada, aynı fiille birden fazla farklı suç işlenmemiş, aynı suç işlenmiştir. Bu noktada, TCK düzenlenen “zincirleme suç” müessesesi gündeme gelebilir. Ancak TCK bir suç işleme kararının icrası kapsamında ve değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi “zincirleme suç” sayılmıştır. Birden fazla aynı suça konu alışverişin bir faturaya konu edilmesi halinde, TCK geçen “değişik zaman” kavramının gerçekleşmeyeceği ve zincirleme suçun uygulanamayacağı ileri sürülebilir. “Değişik zaman” kavramını, aynı suça konu eylemlerin kısa aralıklı olup olmadığına bakmaksızın TCK kapsamında dikkate aldığımızdan, aynı faturada birden fazla aynı suça konu eylemle ilgili “zincirleme suç” müessesinin uygulanabileceğini savunmaktayız. Belgeyi sahte düzenleyen veya kullanan şahıs açısından VUK düzenlenen suçların oluşup oluşmadığı incelenirken; ilgili belgenin vergi kanunları uyarınca düzenleme, saklama ve ibraz mecburiyeti olmayan belge olup olmadığı, bu zorunluluğu bünyesinde taşımayan bir belge olması ihtimalinde ise, vergi işlemlerinde kullanılıp kullanılmadığının tespit edilmesi gerekir. VUK suça konu belgenin “vergi kanunları uyarınca düzenleme, saklama ve ibraz mecburiyeti bulunan defter, kayıt ve belge” olma niteliği, suçun maddi unsurunun önşartı olarak düzenlenmiştir. Bu niteliği haiz bir belgenin yalnızca düzenlenmesi, suçun oluşması için yeterlidir. Ancak sahte olarak düzenlenen herhangi bir belge hakkında failin vergi kaçakçılığı suçundan cezalandırılabilmesi için belgenin, vergilendirmeye ilişkin sonuç doğuran işlemlerde kullanılması gerekir. Vergi kanunları uyarınca düzenlenen, saklama veya ibraz mecburiyeti bulunan belge dışında herhangi bir belgenin, vergisel amaçlar dışında kullanılmak üzere düzenlenmesi durumunda, VUK düzenlenen vergi kaçakçılığı suçu değil, belgenin niteliği ve kullanıldığı yere göre Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen belgede sahtecilik suçu gündeme gelecektir[4]. Vergi kanunları uyarınca düzenleme, saklama ve ibraz mecburiyeti bulunmayan herhangi bir belge için vergi kaçakçılığı suçunun oluşabilmesi, ilgili belgenin vergilendirmeye yönelik sonuç doğuran işlemlerde kullanılmasına, dolayısıyla ya vergi matrahını düşük göstererek, ya da daha az vergi ödemek ve bu suretle vergi ziyaına sebebiyet verip haksız çıkar sağlanmasına bağlıdır. Şöyle ki; Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin tarihli, 2003/11723 E. ve 2006/246 K. sayılı kararında; sahte kira sözleşmesi düzenleyen sanığın amacının vergi kaçırmak suretiyle kendisine haksız çıkar sağlamak olduğu belirtilerek, özel evrakta sahtecilik suçunun ancak sahte belgenin Maliye dışındaki başka bir makama veya kiralayana karşı kullanılması halinde oluşabileceği hükme bağlanmış, dolayısıyla sanık hakkında özel belgede sahtecilik suçunun değil, Vergi Usul Kanunu’nda düzenlenen vergi kaçakçılığı suçunun oluştuğu kabul edilmiştir. Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin tarihli, 2005/2983 E. ve 2005/13918 K. sayılı kararına göre; vergi kanunları uyarınca düzenlenmesi gereken belgelerin sahte olarak düzenlenmesi, vergi kaçakçılığı suçunun oluşabilmesi için yeterli olup, bu belgelerin kullanılması dolayısıyla vergi ziyaına neden olunması suçun unsuru olmaktan çıkarılmıştır. Mahkeme, sanık tarafından özel gider indirimi veya vergi iadesinde kullanılmak üzere sahte fatura düzenlenmesi eyleminde vergi kaçakçılığı suçu oluşmasına rağmen, özel evrakta sahtecilik suçundan ceza verilmesini bozma sebebi olarak görmüştür. Bu hususta değerlendirilmesi gereken diğer bir konu ise, sahte belgenin vergi kaçakçılığı suçunun işlenmesinde kullanılması, dolayısıyla TCK uyarınca sahtecilik suçundan ve ilgili suçtan dolayı ayrı cezaya hükmedilip edilmeyeceği veya içtima halinin var olup olmadığı, Vergi Usul Kanunu’nda aksini kabul eden bir düzenlemenin yer alıp almadığıdır. TCK göre, “Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır”. İlgili madde, yasanın genel hükümleri arasında yer alan düzenlemelerin özel yasalar açısından da uygulanacağını hükme bağlamıştır. Türk Ceza Kanununun genel hükümleri arasında yer almayan ve “Topluma karşı suçlar” başlıklı üçüncü kısmın “Kamu güvenliğine karşı suçlar” bölümünde düzenlenen “İçtima” başlıklı 212. maddesine göre, “Sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur”. Genel hükümler kısmında yer almayan bu düzenleme, özel yasalar bakımından uygulama alanı bulmayacaktır. Şöyle ki; Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun tarihli, 2010/7-38 E. ve 2010/79 K. sayılı kararına göre, “İçtima” başlıklı TCK genel hükümler arasında yer almadığından, TCK düzenlenen kural burada geçerli olmayacaktır. 5237 sayılı TCK yalnızca Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen suçlara ilişkin olarak uygulanabilecektir. Özel yasalarda düzenlenen suçların işlenmesi sırasında sahte evrak düzenlenmiş olması halinde failin ayrıca bu suçtan da cezalandırılabilmesi için o yasada özel bir düzenleme yapılmış olması zorunlu olup, aksinin kabulü ceza kanunlarında kıyasın uygulanması anlamına gelecektir. Örneğin, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu yer alan düzenlemeye göre, “Bu Kanunda tanımlanan suçların belgede sahtecilik yapılarak işlenmesi halinde, ayrıca bu suçtan dolayı da cezaya hükmolunur”. Kanun koyucu ilgili düzenleme ile bu Kanun açısından kural koymakla kalmamış, bunun yanında bu şekilde hüküm bulunmayan özel yasalar açısından TCK uygulanmayacağına ilişkin iradesini de dolaylı olarak göstermiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Yerel Mahkeme kararı ve bu kararı onaylayan Özel Daire kararında bir isabetsizlik görmemiş, Savcılık Makamının itirazının reddine karar vermiştir. Vergi Usul Kanunu’nun “Suçlarda birleşme” başlıklı göre, “Bu Kanunda yazılı vergi ziyaı cezası ve usulsüzlük cezaları ile 359. maddede ve diğer kanunlarda yazılı cezalar; içtima ve tekerrür hükümleri bakımından birleştirilemez”. Bu düzenleme ile vergi kaçakçılığı sonucunda vergi ziyaına neden olan fail hakkında idari yaptırım kararının uygulanması, ayrıca gereğince vergi kaçakçılığı suçundan ceza verilmesine engel teşkil etmeyecektir[5]. Bu hüküm; vergi ziyaı nedeniyle ceza kesilmesinin, 359. maddeye göre ceza verilmesine engel olmayacağına ve içtima açısından eylemlerin birleştirilemeyeceğine yöneliktir. Bu eylemler, bir yanda fatura verilmemesi veya alınmaması gibi usul ve şekil hükümlerine uyulmaması nedeniyle kesilen özel usulsüzlük cezası olup VUK diğer yanda VUK düzenlenen vergi kaçakçılığı suçuna ilişkindir. Bu hüküm dışında, içtima hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağına yönelik bir düzenlemenin yer almadığı Vergi Usul Kanunu’nda, TCK gereğince belgede sahtecilik suçu bakımından ayrıca ceza verileceğine yönelik bir düzenleme de bulunmamaktadır. Tüm bu nedenlerle; vergi kanunları uyarınca tutulan, düzenlenen, saklama ve ibraz mecburiyeti bulunanbelgeleri “sahte” olarak düzenleme veya kullanma fiillerinin; VUK düzenlenen vergi kaçakçılığı suçunun maddi unsurları içinde eridiğini ve Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen belgede sahtecilik hükümleri bakımından da ayrıca cezalandırılamayacağını kabul etmek gerekecektir. VUK yer verilen sahte belge düzenlemek suretiyle işlenen vergi kaçakçılığı suçu, TCK ve devamında düzenlenen belgede sahtecilik suçlarına göre dar kapsamlı ve özel nitelikli bir kanundur. Dolayısıyla bu hususta, bir fiille birden fazla suçun oluşmasına sebebiyet veren failin, en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılacağını belirtilen TCK gidilemeyecek, fail hakkında vergi kaçakçılığı suçundan ceza verilecektir. Bu durumda belgenin, Vergi Usul Kanunu’na göre tutulması zorunlu olan bir belge olup olmadığı önem teşkil edecektir. VUK göre; Kanunda aksine hüküm olmadıkça bu Kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan ilişki ve işlemlere ait olan kayıtların belgelendirilmesi zorunlu olup, bu Kanuna göre kullanılan veya bu kanunun Maliye ve Gümrük Bakanlığı’na verdiği yetkiye dayanılarak, kullanma mecburiyeti getirilen belgelerin, öngörülen zorunlu bilgileri taşımaması halinde bu belgeler vergi kanunları bakımından düzenlenmemiş sayılacaktır. Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre tutulması zorunlu olan belgeler; fatura, fatura yerine geçen belgeler perakende satış vesikaları, gider pusulası, müstahsil makbuzu, sevk irsaliyesi, taşıma irsaliyesi, adisyon, yolcu listesi, ücret bordrosu ve senetler olarak sayılabilir[6]. Somut olayda, düzenlenen fatura içeriği itibariyle gerçek mal alışverişini yansıtmamakla birlikte, faturayı alan ve veren kişi arasında gerçek bir mal ve hizmet alışverişi de bulunmamaktadır. Faturanın içeriğinde yer alan ilişkinin gerçek işleme veya duruma dayanmaması, ilgili belgeyi muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgeden itibariyle yanıltıcı belgede gerçek bir işlem ve duruma dayanan bir borç ilişkisi mevcut olup, adıgeçen belge temel borç ilişkisinden farklılık arz edecek şekilde düzenlenmektedir. VUK öngörülen muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgenin varlığından söz edilebilmesi için, suça konu işlem ve/veya ilişkinin belgeye tam olarak aktarılmaması, dolayısıyla içeriği itibariyle yanıltıcı nitelik taşıması gerekecektir. Örneğin; tamir için alınan emtia, özel maliyet hesabına kaydedilmesi gerekirken doğrudan gider olarak kaydedildiği takdirde muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenlemek veya kullanmak suçu oluşacaktır. Ancak bunun için faturanın içeriğinde emtianın değeri, türü, niteliği bakımından herhangi bir yanıltıcı beyanın var olup olmadığının incelenmesi zorunludur. Esasen faturanın bedeli kadar mı mal alınmış, bu hususun netleştirilmesi gerekmektedir. Ancak düzenlenen faturanın gerçek mal akışını yansıtmaması ihtimalinde, sahte belgenin varlığını kabul etmek gerekecektir. Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin içtihatlarında genel olarak; fatura konusu emtianın fiilen alındığı veya alınmadığı, bedelinin ödenip ödenmediği, gerçeği yansıtmayan belgenin, yani “naylon fatura” olarak adlandırılan faturaların niteliğinin anlaşılıp anlaşılmadığı ve buna göre kullanılıp kullanılmadığı hususlarının incelenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin tarihli, 2011/12571 E. ve 2012/199 K. sayılı kararında; sanık tarafından kullanılan ve sahte olduğu iddia edilen faturaları düzenleyen Firmanın, faturaya konu mallarla ilgili işlemleri yapabilecek kapasiteye, sermayeye, işyerine ve ekipmana sahip olmadığı, alım-satımın gerçeğe dayanmadığı, faturaların komisyon karşılığı düzenlendiği, inşaatta kullanılan malların gerçekte satın alınmasına rağmen diğer mükellef olan bu Firmanın faturaları ile belgelendirildiği, dolayısıyla mükellef ile faturayı düzenleyen Firma arasında gerçeğe dayanan bir ticari alışverişin bulunmadığı, tüm bu hususların vergi inceleme raporunda tespit edilmesi ile ilgili belgenin VUK uyarınca sahte belge olarak değerlendirilmesine hükmedilmiştir[7]. İlgili karardan anlaşılacağı üzere sonuç olarak; fatura alınmaksızın gerçekleştirilen satın alımların bir başka mükellefe ait fatura ile belgelendirilmesi halinde, faturayı düzenleyen ile alan arasında gerçek bir mal ve hizmet alışverişi bulunmadığı için sözkonusu belgenin içerik itibariyle yanıltıcı olduğu ileri sürülemeyecek, aldatma kabiliyeti bulunmasına gerek olmaksızın, salt var olmayan işlem ve/veya ilişkiyi konu edinen bu belgenin sahte belge olarak değerlendirilmesi gerekecektir. Bu durumda fail hakkında, VUK tanımlanan suç ve cezanın uygulanması gerektiği dikkate alınmalıdır. Farklı bir görüşe göre, ortada gerçek bir mal veya hizmet alımı olduğundan, fatura farklı bir kişiden, yani o mal veya hizmeti satmayandan alınsa bile, ortada gerçek bir mal ve hizmet bulunduğu için, faturanın sahte kabul edilip suça konu edilmemesi gerektiği, eğer fatura mal veya hizmetin özellikleri veya fiyatı itibariyle yanlış, yani abartılı düzenlenmişse, bu halde muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgenin kabulü ile VUK tatbik edilmesi gerektiği düşünülmelidir. Kaçakçılık suçlarını ve cezalarını düzenleyen VUK lafzı ve ruhu incelendiğinde, katılmadığımız bu son görüşe uygun hükümler içermediğini, bu tür bir kabulün başta “suçta ve ceza kanunilik” prensibi olmak üzere kanun koyucunun amacı ile ilgili ceza normunun fonksiyonuna aykırı düşeceğini ifade etmek isteriz. . Prof. Dr. Ersan Şen Stj. Av. Nilüfer Yenice . Bu köşe yazısı, sayın Prof. dr. Ersan ŞEN tarafından sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder. - [1] Mehmet Taştan, Açıklamalı - İçtihatlı Vergi Kaçakçılığı Suçları, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, [2] Mehmet Taştan, [3] Mehmet Taştan, [4] Mehmet Taştan, [5] Mehmet Taştan, [6] Mehmet Taştan, [7] Mehmet Taştan, Dipnot 82. Giriş Tarihi 0933 Son Güncelleme 1016 Vergi Usul Kanunu'ndaki düzenlemeyle ilgili çalışmalar sürüyor. Düzenlemenin yapılması halinde birçok kişinin mağduriyetinin giderileceğini kaydeden Avukat Alev Acar, hakkaniyete uygun bir cezalandırmanın da olacağını söyledi. Vergi Usul Kanunu'ndaki düzenlemenin yapılması halinde birçok kişinin mağduriyetinin giderileceğini kaydeden Avukat Alev Acar, hakkaniyete uygun bir cezalandırmanın da olacağını söyledi. Pazartesi günü görüşülecek olan Vergi Usul Kanunu'na ilişkin açıklamada bulunan Avukat Alev Acar, "213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nda yasalara uygun olmayan fiiller için fiilin ağırlığına göre cezai yaptırımlar öngörülmüştür. Bu yaptırımlar vergi suçları için hürriyeti bağlayıcı, vergi kabahatleri için idari para cezaları, fiilin niteliğine göre hem adli hem idari para cezası şeklinde olabilmektedir. 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 359. maddesinde vergi kaçakçılığı suçu tanımlanmıştır. 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 359. Maddesinin b bendine göre; vergi kanunları uyarınca tutulan veya düzenlenen ve saklama ve ibraz mecburiyeti bulunan defter, kayıt ve belgeleri yok edenler veya defter sahifelerini yok ederek yerine başka yapraklar koyanlar veya hiç yaprak koymayanlar veya belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" ifadelerine yer verdi. Özellikle 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 359/b maddesinde yer alan sahte fatura kullanmak ve sahte fatura düzenlemek suçları açısından çok ciddi mağduriyetlerin olduğunu kaydeden Acar, "Adalet Bakanlığı'nın 2020 verilerine göre 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'na ilişkin toplam 34 bin 945 dosya mevcut olup bunlardan 2 bin 888 tanesine ilişkin kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş, 26 bin 518 adet dava açılmıştır. Görüldüğü üzere vergi kaçakçılığı suçundan çok ciddi sayıda insan yargılanmakta ve çok yüksek bir oranla ceza almaktadırlar. Suç ile yaptırım arasındaki dengenin ceza adaletine uygun olması gerekmektedir. Kanun koyucunun özellikle çok ciddi mağduriyetlere neden olan 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 359. Maddesinde tanımlanan vergi kaçakçılığı suçları ile bunlara verilecek cezalar arasında adil bir denge oluşacak şekilde bir düzenleme yapmasını bekliyoruz" dedi. MEVCUT KANUNDA HER TAKVİM YILI AYRI AYRI CEZALANDIRILIYOR Acar, bu suçlarda her bir takvim yılının ayrı suç kabul edildiğini ve yerleşik Yargıtay içtihatları uyarınca her bir takvim yılının ayrı suç kabul edilerek her yıl için ayrı ceza verildiğini belirterek, şunları söyledi"Ayrıca yine aynı yıl içinde suça konu birden fazla fatura söz konusu ise bu halde de her yıl için ayrı ayrı zincirleme suç hükümleri uygulanmakta ve ceza miktarı artmaktadır. Somutlaştırarak açıklayacak olursak, 2015-2016-2017 yıllarında sahte fatura düzenlemek/kullanmak suçundan yargılanan bir kişi, yargılama sonunda suçlu bulunur ise; bu halde her yıl için 3 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır. Ayrıca her yıl içinde birden fazla fatura suç konusu ise bu halde her yıl için ayrıca zincirleme suç hükümleri uygulanacak ve yıl başına verilecek ceza dörtte birinden, dörtte üçüne kadar artırılabilecektir. Kişinin aynı yıl içinde birden fazla fatura düzenlediğini/kullandığını varsayar ve Türk Ceza Kanununun 43. maddesi uyarınca dörtte bir oranında artırım uygulandığını düşünürsek, bu kişi 3 kez ayrı ayrı olmak üzere 3 yıl 9 ay ceza alacak yani toplamda 11 yıl 3 ay cezalandırılacaktır. Mevcut kanunda, her takvim yılının ayrı ayrı cezalandırılmasının yanı sıra; vergi ziyaı şartının bulunmaması, miktar, tutar ve işlem adedi bakımından bir ayrımın bulunmaması huşuları da ayrıca mağduriyet yaratmaktadır. Ayrıca sahte fatura kullanan kişinin bu faturanın sahte olup olmadığını bilip bilmemesinin de ne yazık ki hukuki bir karşılığı bulunmamaktadır." DÜZENLEMENİN YAPILMASIYLA MAĞDURİYETLER GİDERİLECEK Vergi Usul Kanunu'na ilişkin hükümet tarafından çeşitli düzenlemeler ve farklı tasarılar üzerinde çalışıldığını sözlerine ekleyen Acar, "Uzun zamandır 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 359. maddesinde tanımlanan suçlara uygulanan cezaların hakkaniyete uygun olmadığı gerekçesi ile düzeltilmesi gerektiği yönündeki görüşleri hem akademisyenler, hem de hukukçular olarak bizler çeşitli platformlarda dile getirmekteyiz. Bu konu zaman zaman kanun koyucunun gündemine gelmiş ise de henüz somut bir düzenleme bugüne kadar ne yazık ki yapılamadı. Hükümet kurmaylarından yapılan açıklamalara göre, vergi kaçakçılığı cezasının zincirleme suç kapsamına alınacağı ve etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanacağı belirtildi. Bu düzenlemenin gelmesi halinde aynı suç birden fazla takvim döneminde işlense dahi suça ilişkin kanunda öngörülen ceza verilecek ve zincirleme suç hükümleri uygulanarak temel ceza miktarında artırım uygulanacaktır. Somut bir örnek verecek olursak; 2015-2016-2017 yıllarında sahte fatura düzenlemek/kullanmak suçundan yargılanan bir kişi, yargılama sonunda suçlu bulunur ise; bu suçtan öngörülen ceza bir kez uygulanacak ve birden fazla takvim döneminde aynı suçu işlediği için 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 43. maddesinde tanımlanan zincirleme suç hükümleri uygulanarak cezada artırım yapılacaktır. Yani mevcut halinde olduğu gibi her takvim dönemine ayrı ayrı ceza verilmeyecektir. Söz konusu düzenlemenin yapılması halinde birçok kişinin mağduriyeti giderildiği gibi hakkaniyete de uygun bir cezalandırma söz konusu olacaktır" ifadelerini kullandı. İki yıl sahte fatura düzenleyen bir kişi ile 4 yıl sahte fatura kullanan kişinin cezasının aynı olmaması, yine 3 tane sahte fatura kullanan kişi ile 500 tane sahte fatura kullanan kişinin cezasının aynı olmaması gerektiğini vurgulayan Acar, "Tasarılara ilişkin yapılan açıklamalarda yer aldığı üzere, kişiye takvim yılı başına değil de toplamda bir kez ceza verilmesi ve şartları oluşuyor ise zincirleme suç hükümlerinin uygulanması bir nebze de olsa bu suçtan ceza alan kişilerin mağduriyetini giderecek olsa da; belirtmiş olduğumuz diğer hususlara ilişkin de düzenlemeler yapılırsa daha fazla mağduriyet giderilecektir. Yine etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması, hazinenin uğradığı zararın tazmin edilmesi ile verilecek cezada indirim sağlanması da son derece önemlidir" diye konuştu. YARGITAY TARAFINDAN VERİLECEK EMSAL KARAR YETERLİ OLACAKTIR Mevcut tasarının yasalaşmasının uzun sürme ihtimaline karşı bir kısım mağduriyetlerin giderilmesi açısından Yargıtay tarafından verilecek bir emsal kararın da yeterli olacağına dikkat çeken Acar, "Şöyle ki, Yargıtay yerleşik içtihatlarında; 'hesap dönemi-takvim yılı' ölçütü esas alınarak kabul edilen 'aynı suç işleme kararı' ve 'teselsül eden suç' kavramları, Türk Ceza Kanunu'nun 43. maddesinde ve 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'nun herhangi bir maddesinde kabul edilmemiştir. Yani her takvim yılına ilişkin ayrı ayrı ceza verileceği yönünde 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'nda bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu doğrultuda, aslında yasal düzenleme beklenmeden Yargıtay tarafından çıkarılacak bir emsal karar ile takvim yılı başına ceza verilmesine yönelik görüş değiştirilerek, suçun oluştuğu ve devam ettiği her mali yıl için ayrı ayrı cezaya hükmedilmeyeceği yönünde karar verilmesi ile vergi kaçakçılığı suçundan oluşan mağduriyetlerin büyük bir kısmı ortadan kalkacaktır" dedi. Sahte fatura’ veya kamuoyundaki yaygın tabiriyle naylon fatura’ düzenlediği veya kullandığı iddiasıyla yargılanan sanıklara, kanunda bulunmamasına rağmen Yargıtay içtihadı’ ışığında her takvim yılının ayrı bir suç olarak kabul edilmesi nedeniyle astronomik cezalar veriliyor. Sadece geçen yıl bu suçlardan 40 bin yeni dava açıldı. Her 4 davadan 3’ünde hapis cezası DEĞİŞİKLİĞİ HENÜZ MECLİS’İN ÖNÜNE GELMEDİOkurlarım bu konudaki düzenlemenin ne olduğunu soruyorlar. Cezaların dayanağı Vergi Usul Kanunu’nun VUK ünlü 359. maddesi değişikliği önce İnsan Hakları Eylem Planı’nda açıklandı ancak Meclis’in önüne bir türlü gelmiyor. Değişiklikle ne yapılacağına gelince, “sahte fatura” suçu artık tek suç olarak tanımlanacak ve zincirleme suç hükümleri uygulanarak her yıla ayrı ceza verilmeyecek. Bu da astronomik cezaların önüne 4 farklı yılda bu suçu işleyen birisi, 4 yıldan ayrı ayrı değil, tek bir yıldan ceza alacak. Ama cezası Türk Ceza Kanunu’nun 43. maddesine göre 1/4’ten 3/4’e kadar arttırılacak. Değişikliğe göre ayrıca, etkin pişmanlık hükümleri de TARTIŞILDIYasa çalışmaları sürerken, Yargıtay’da geçen hafta vergi suçlarındaki uygulama sorunları sempozyumda masaya yatırıldı. Vergi suçlarında uzlaşma, etkin pişmanlık ve zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı tartışıldı. Sempozyuma, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin ile yargı mensupları AMACINA UYGUN VERGİ POLİTİKASIYargıtay Başkanı Akarca, açılış konuşmasında, “Vergi suçlarını azaltmanın bir yolu da ekonomik düzene, ticaret hayatına ve maliye politikasının sosyal amacına uygun bir vergi politikası ve vergi mevzuatı uygulanmasıdır” dedi. Ceza yargısında vergi suçları için uzmanlaşmış mahkemelerin kurulmasını isteyen Başkan Akarca, özetle şu değerlendirmeleri yaptıCAYDIRICI YAPTIRIM ZORUNLU “Vergilerin toplanması için çeşitli derecelerde zorlayıcı tedbirlerin alınması ve vergi yükümlülüklerini yerine getirmeyenlere karşı caydırıcı yaptırımlara başvurulması, adil bir vergi sisteminin işleyişi bakımından zorunludur. Vergi suçları diğer suç tiplerinden farklıdır. Ceza hukukuna veya ceza muhakemesi hukukuna özgü genel bilgiler, vergi suçlarının soruşturulması ve kovuşturulması için yeterli MAHKEMELER KURULMALIVergi suçlarına ilişkin dosyalarda bozma oranı, ortalamanın iki katından fazladır. Bu nedenle, bu suçlara ilişkin yargılamaların uzman mahkemelerce yapılması gereklidir. Yargıtay’da vergi suçlarına bakma görevi, uzmanlaşma için sadece bir daireye verildi. Böylece içtihat tutarlılığı, hukuki güvenlik ve istikrar güvence altına alındı. Bölge adliye mahkemelerinde ve ilk derece mahkemelerinde de uzmanlaşmaya gidilmesinin yararlı olacağına inanıyorum.”YARGITAY ÇÖZEBİLİRSEMPOZYUMA katılan vergi hukuku uzmanı Avukat Doç. Dr. Serkan Ağar’la konuştum. Yasa değişikliği gündemde ancak Ağar olayı farklı değerlendiriyor. Ağar’a göre, Yargıtay konuyu yasa değişikliğine gerek kalmadan çözebilir. Ağar, sorunu, uygulamayı ve en hızlı çözümü bakın nasıl anlattı“Naylon fatura suçunu düzenleyen VUK 359’daki tartışma şuydu. Birden fazla yılda her yıl için ceza tayini adaleti tesis etmiyor, fiil ile ceza arasındaki dengeyi bozan astronomik cezalara sebebiyet veriyor. TCK 43’e göre birden fazla yılı zincirleme suç’ kabul edelim ve tek ceza verelim düşüncesi İnsan Hakları Eylem Planı’nda yer almıştı. Geçen mart ayında ilan edilen değişiklik VUK 359 mağduru binlerce aileyi sevince boğmuştu. VUK 359 değişikliği temmuz ayında Adalet Komisyonu’na gelmesine rağmen hem mağduriyetleri gideren hem de fiil ile yaptırım arasındaki dengeyi gözeten bir düzenleme ortaya konulabilmesi amacıyla konuyla ilgili birimler arasındaki müzakerelerin halen devam ettiğinden bahisle geri çekilmişti. VUK 359 düzenlemesinin gecikmesi bu kanunun mağdurlarının umutlarını giderek kaybetmesine sebep 359 KİLİDİNİ EN HIZLI YARGITAY AÇAROysa her yılı ayrı suç kabul eden, Yargıtay. Kanunda Her yıla ayrı ceza verilir’ diye bir hüküm yok. O halde bu işi en hızlı Yargıtay Ceza Genel Kurulu çözer. Kasten yaralamada, yapılan silah atışı veya atılan yumruk sayısı birden fazla diye atış veya darbe sayısı kadar suç yoktur, suç tektir. Aynı şekilde, VUK 359 birden fazla yıl işlense de fiil tektir, suç tektir. Kanunda zaten yer almayan ve içtihatla getirilen bir konuyu kanunla düzenlemek hem süreci uzatıyor ve hem de mağduriyetleri daha da arttırıyor.”SOKAKTAKİ HERKES MAĞDUR OLABİLİR’AVUKAT Doç. Dr. Serkan Ağar, “VUK 359’a göre vergi incelemeleri yetersiz. Mükelleflerin sadece yüzde denetleniyor. İyi ki yetersiz. Yoksa sokaktaki herkes bu suçun mağduru olabilir” diyor ve devam ediyor “Bir müvekkilim çiftçiydi, diğeri 7 torunlu ev hanımı. Öbürü 100 kişiye ekmek veren tüccar, diğeri 40 yıllık esnaf, bir başkası Yale mezunu genel müdür, bir diğeri emekli memur. Yollarımız kesişmeseydi, hapistelerdi. Onlar gibi binlercesi var. Yargılama aşamasında mahkemeler bilirkişi raporlarına göre karar veriyor. Bilirkişi raporları da müfettiş raporunun tekrarı mahiyetinde. Yani yargılama usulen yapılıyor desek hata olmaz.”BOZMA ORANI YÜZDE 70“VUK 359 dosyalarında Yargıtay bozma ortalaması yüzde 70. Yani her 3 dosyadan 2’si bozuluyor” diyen Avukat Doç. Dr. Serkan Ağar şöyle devam ediyor “Hal böyle, ama dosyalar Yargıtay’a gelmiyor. Her dönem ayrı suç ve cezanın üst sınırı 5 yıl olduğu için istinafta kesinleşiyor. İstinafta cezası kesinleşenin günahı ne, diye sormalıyız. Sadece 2020’de VUK 359’dan 40 bin yeni dava açılmış. Her 4 davadan 3’ünde hapis cezası veriliyor. Önceki TCK’da, birden çok hapis cezası toplandığında toplam ceza 25 yılı geçemiyordu. Yeni TCK’da ise böyle bir hüküm yok. İnfaz Kanunu’nun 99. maddesine göre, sahte fatura düzenleme/kullanma her yıl ayrı suç kabul edildiğinden isterseniz 75 yıl ceza verin, 75 yılın tümü infaz ediliyor. Yani VUK 359 hem bir ceza hem de bir infaz meselesi. Ev, işyeri basıp yol kesip dağa kaldırıp silahla gasp yağma suçunu işleyen de 15 yılla yargılanıyor, 3 yıl sahte fatura kullanan da 15 yılla yargılanıyor. Burada adalet var mı?! Şunu belirtmek gerekir Haksızlık yarasını yalnız adalet iyileştirir, mazlumun hapis yattığı yerde adalet hüküm giyer.”

vuk 359 düzenleme son dakika